Başlıktan da anlayacağınız gibi konumuz üniversiteler ve içinde bulunduğu durumları… Üniversite denilince akla; bilim, akademik bilgi-birikim, özgür düşünce, özgüven gibi kavramlar gelir. Peki, bu gün kaç tane üniversitede bu kavramlardan bahsedilebilir? Öğrencinin notla tehdit edildiği bir ortamda özgürlükten bahsedilebilir mi? Ya da öğrencinin yapması gereken okuma ve akademik çalışmanın dışında başka işlerle uğraştığı bir ortamda bilimden bahsedilebilir mi? Ne yazık ki bu iki hususta kanayan yaramız, acınacak gerçeğimiz. Bir taraftan belli bir akademik kariyeri olan hocaların öğrencilerin görüşlerini bastırmak için onları notla tehdit etmesi, diğer tarafta da yapması gerekeni yapmayan ve farklı yollara sapan öğrenciler... Tabi ki bu her hoca ve her öğrenci için geçerli değil. Öyle hocalar var ki öğrencinin görüşü ne olursa olsun onu rahatça ifade etmesine olanak sağlar ve hatalı olduğu yerde öğrenciye yol gösterir rehberlik eder. Öyle öğrenciler de var ki dertleri okullarını en iyi şekilde bitirip vatana ve millete faydalı olabilmektir.
Ben şu yaşıma kadar çok insanla oturup konuştum. Dini, milliyeti, düşünce ve fikri ne olursa olsun, o ayrılık vasıtası olabilecek şeylere takılmadan konuştum. Bazılarına hak verdim, bazılarına da haksız olduklarını göstermeye çalıştım. Ama çoğunda da hep aynı hatayı gördüm. Hep maddi düşünüyorlar, yani ceplerine girecek paranın, oturacakları makamların derdine düşmüşler ve o yüzden kendi menfaatlerini vatan ve milletin menfaatlerinden önde tutuyorlar. İşte bu yüzden bir gelişme ve ilerleme sağlayamıyoruz. Çünkü kendi ferdi menfaatlerini, vatan ve milletin menfaatlerinden önde tutan toplumlar ilerleyemezler… Bunu deyince de ne yazık ki suçlu biz oluyoruz… Evet, şimdi ben bir üniversite mezunuyum, mezun olduğum üniversitede daha birinci sınıfta iken şu ifadeyi kullanmıştım: “… Üniversitesinin, … Fakültesinden mezun olacak olan öğrencilerin öğrencilerine acıyorum!” Bu gün bu ifademi hemen hemen ülke genelindeki üniversiteler için kullanabiliriz. Peki, ben bu ifadede neden bulunuyorum diye merak ediyor olabilirsiniz? Çok nedeninden sadece iki nedenini söyleyeceğim:
1. Bilim yuvası olan üniversitelerin öğrenciler için kendi amaçları dışında kullanılması,
2. Üniversiteden mezun olan öğrenci ile liseden mezun olan öğrenci arasında bir farkın olmaması.
Bu iki husus biraz kapalı gelebilir, biraz açalım.
Öncelikle yukarıda da ifade ettik üniversite denilince akla, bilgi, bilim gelir. Peki, üniversiteye gelen ve üniversitede okuyan öğrencinin aklında ne var!? Bu gün nerede içsem, kiminle okey oynamaya gitsem, hangi kızı tavlasam ( bu ifadem için özür dilerim ama başka kelime bulamıyorum), nerede günümü gün etsem gibi şeyler dışında bir şey var mı öğrencilerin aklında!? Hangi kitabı okusam, hangi makaleyi okusam, hangi konuda bir makale yazsam diye bir şey var mı öğrencinin aklında?! Siz kaç tane öğrenciyi gördünüz de hocaların söylediği dersle alakalı bir akademik çalışma dışında bir akademik çalışma yapmış. Gerçi hocanın yaptırdığı çalışmayı yaparken de söyleniyor ya… Çünkü rahatı kaçıyor ondan söyleniyor. Çünkü istediği gibi hareket edip günü gün edemiyor ondan söyleniyor… Ben dört yıllık üniversite hayatım boyunca öğrencilerin bir şeyler öğrenmesini isteyen hocalar, öğrenciler tarafından sevilmezdi, ama dersi takmayan hatta derse gelmeyen hocalar ve bol keseden not veren hocalar hep baş tacı edilirdi öğrenciler tarafından. Ne yazık ki bu baş tacı edilmek de dersi geçene kadardı, daha sonraki dönemlerde o hocalara selam bile vermezlerdi öğrenciler… Yazık kendi hayatlarını menfaatler üzerine yaşayıp, hep menfi düşünüyorlar ve bu yüzden ne vatana ne millete ne de insanlığa faydaları dokunmuyor.
Peki, böyle bohem bir hayat yaşayan, günü gün etme derdinde olan, hep menfaatlerini öne koyan öğrenciler ne diyor: “Ya bizden öncekiler şu hatayı yaptı, bu hatayı yaptı” deyip hep geçmişlerini ve ecdadlarını kötülemekten başka ne söylüyorlar? Sanki kendileri sütten çıkma ak kaşıktırlar da hep başkalarını kara görüyorlar! Hâlbuki kötüledikleri ecdadları dünyaya nizam ve intizam vermiş, dünyayı insanca yaşanabilir bir hale getirmişlerdi. Ceddimiz Şeyh Edebali şöyle diyordu büyük ceddimiz Osman Beye: “Geçmişini iyi bil ki, geleceğine sağlam basabilesin; nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini bilesin.” Peki, bizim tarihinden ve geçmişinden habersiz öğrencilere ne demeli. Üstelik tarihini bilmeden, biliyormuş gibi konuşup kötüleyen öğrenciler… Üniversiteyi sadece zevk ve eğlence yeri olarak görüp, bilim ve bilgiden habersiz, ecdadını tanımayan, hocasına karşı saygıda bulunmayan, başkasının konuşmasına fırsat vermeyip hep benim dediğim doğrudur deyip kendi egosun tatmin etmeye çalışan, yılışık, bitkin, okumuş cahillere ne demeli. Ben onlara şunu diyorum: “Beyler sizin kötülediğiniz ecdadlarınızdan biri olan Fatih Sultan Mehmet Han 21 yaşında gemileri karadan yürüterek, o zamana kadar yapılamamış topları yaptırıp onlarla surları yıkarak İstanbul’u fethetti. Kendinize çok güveniyorsanız siz de bilim yuvası olan üniversitenin hakkını vererek vatan ve millet için uluslararası arenada ses getirecek çalışmalar yapın. Yok, ağır geliyorsa geçmişi kötülemekten vazgeçip, susun bari! Bu işler konuşmakla, tencere tava vurmakla, kavga ile olmaz. Bu işler yürek ister! Sadece yüreğini vatan için verenler bu işleri yapabilir.
Bana göre bir üniversite mezunu ile bir lise mezunu arasındaki tek fark dört yıllık zamandan başka bir şey değil. Çünkü lise de ne ise üniversiteyi bitirince de odur.
NOT: Bu yazım bütün üniversite öğrencilerini ve bütün hocalarını kapsamıyor. Dediğim gibi üniversiteyi bilim yuvası olarak kullanan çok hoca ve öğrenci var.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.