12 Mart bu ülke tarihinde ve egemenliğinde çok derin izlere sahip bir gün.İstiklal şairimiz Mehmet Akif in bu milletin yazılı destanı olan İstiklal Marşı nın TBMM de kabul edildiği günün 93. yıldönümü.Bu 93 yıl içinde bu devlet bu millet farklı bir yaşam ve kimlik çizgisi kazandı.Gün oldu ezanlar türkçe okundu Allah'a tanrı dendi, gün oldu darbeler oldu başbakanlar asıldı öyle günler oldu ki sokaklarında tanklar yürüdü.Kayalıklar,adalar için savaşın eşiğinden dönüldü.Yine 12 Mart lardan birinde bu ülke de Muhtıra verildi başbakanı istifaya etmeye mecbur bırakıldı.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemiydi.
Ama bu 12 Mart lardan başka iki 12 Mart ın hikayesi bambaşkaydı.Tarih 12 Mart 1995.Yer İstanbul un hırçın çocuğu Gazi Mahallesi.Akşam saatleri alevi vatandaşların yoğun bulunduğu bir mecrada 4 kahvehane 1 pastane kimliği belirsiz kişilerce otomatik silahlarla tarandı.Taksinin şöförünün kafasına sıkılıp,taksi ateşe verildi. Olayların ardından çok sayıda Alevi vatandaş, Gazi Mahallesi'nde toplandı, emniyet kuvvetlerinin olaya geç müdahale ettiklerini öne sürerek polis karakoluna yürüdü. Polis halkın üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu Mehmet Gündüz adlı bir vatandaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.
Olayın ertesi günü yani 13 Mart ta bu durumu protesto etmek isteyen binlerce vatandaş yürüyüşe başladı.Sertliği artan protestolar sırasında polis yine ateş açtı ve sert silahlı çatışmalar yaşanmaya başladı.Bu çatışmalarda 15 vatandaş hayatını kaybetti.Sokağa çıkma yasakları ilan edildi.Çıkan olaylar başta Ankara yurdun çeşitli yerlerine kadar sıçradı.Birkaç gün sonra olaylar yatışmaya başlasa da olayın üzerinden sır perdesi hiçbir zaman kalkmadı.Ülke insanı ve devlet yine ağır bedeller ödedi.Borsa dibe vurdu,Dolar-Mark tavan yaptı,IMF den büyük borç alınıp faizlerin artmaması ve mevcut kuru sabitlemek adına Merkez Bankası na yatırıldı..
Bugün günlerden yine bir 12 Mart yıl 2014..Türkiye siyasi provakatif eylemler ışığında girdiği gezi parkı eylemlerinde yine meçhul bir gaz fişeğiyle Berkin Elvan'ını kaybetti..Sokaklarda provokasyonlar başladı biber gazlı,tazyikli,taşlı sopalı molotof kokteylli eylemlerin olduğu bir gün yaşadı Berkin Elvan ın defnedildiği gün..Bundan tam 19 yıl önce bugünle ortak noktalarına bakalım olayın.İkisinin de faili bulunamadı.İkisinin de adı "polis yaptı,devlet yaptı." olarak kaldı.Gazi Mahallesinde ki olaylar alevi vatandaşlarımıza yönelikti,Berkin Elvan ve ailesi de alevi vatandaşlarımız.Sokaklarda çıkan olayları ve bazı yerlerdeki polisin sert müdahaleleriyle beraber ortalığı ayağa kaldırıp insanları gaza getirip sokağa döken provokatörleri de sayınca olay neredeyse aynı.Sadece bugünün şartlarına uygun olarak polis silahına hemen davranmak yerine biber gazı ve tazyikli sudan faydalanıyor.Tabi eylemcilerin içindeki çeteler de bugüne uyum sağladı.Onlar da polise ateş açmak yerine taş ve molotof kokteyli atıyorlar artık.Ergenekon tanıklarından Ümit Fırat ifadelerinin de yer aldığı 2008 yılında Taraf Gazetesinde Neşe Düzel in verdiği röpörtaj da bu olaylar sırasında dönemin başbakanı Tansu Çiller e suikast yapılacağı bilgisi ve bunun "terörist başı apo" tarafından son anda uygulanmaktan vazgeçildiğinden bahsedilmektedir.Ne tesadüf ki 11 Mart günü henüz Berkin Elvan yaşıyorken, Başbakan danışmanı ünlü ekonomist Yiğit Bulut da başbakanın onlarca kez suikastten kurtulduğunu söylemiştir.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la dönemin başbakanı Tansu Çiller in ortak noktası ise Tansu Çiller in 1995 yılında yaptığı icraatlarla alakalıdır.Sivil anayasa fikirlerini devletin içindeki devlete yerleşmiş çetelerden bahsederken yerli yabancı basın organları tarafından sıkça eleştirilmeye başlanmıştır.Yine aynı yıl içerisinde patlak veren Civangate skandalı ve Fethullah Gülen in 18 Şubat ta verdiği iftar yemeğinde genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının olması da yeni bir darbe mi geliyor dedikodusunu çıkarmış ve bu söylentiler bizzat Mesut Yılmaz tarafından "12 Mart gibi sevimsiz bazı yönlendirmeler gelebilir" sözleriyle doğrulanmıştır.
Şimdi söz yine millette bir önceki yazımda önümüze sunulan zorla yorum yaptırıp taraf seçilmeye zorlandığımız şu günlerde Tarih ve olaylar tekerrür etmektedir en azından etmeye zorlanmaktadır.Ne zaman bu ülkede birşeyler yolunda gitse bağımsızlık alanında hamleler yapılsa hep aynı olaylarla önü kesilmiştir.Belli kesim medya gurupları manşetlerine yolsuzlukları,yürüyüşleri,isyanları yazıp halkın galeyane gelmesine sebep olmuşlardır.Bugün bu olanları akıllıca yorumlayıp ona göre davranmayanlar bu devlete verilen zarara ortak olacaklardır.
Bir hikaye anlatalım kalemi satılmış yazarlarımızdan için..
Bir gün bazı siyasi odaklar tarafından vatan haini diye yafta vurulmuş ülkemizin büyük kalemlerinden Nazım Hikmet'le Antep Canavarı namıyla isim yapmış Abdullah Palaz la aralarında şu diyalog geçer.Bilmeyenler olur diye kısa bir dip not geçelim antep canavarı hakkında.Abdullah Palaz genç yaşında onlarca kişiyi vurmuş yüzlerce kişiyi yaralamış yiğit bir suçludur.Resmi kayıtlara geçmiş 43 cinayeti 750 den fazla adam yaralaması vardır.TATAR RAMAZAN filmlerinin yapıtlarının esin kaynağıdır.48 yıl cezaevinde kalır.24 firarı ve idamdan kaçırdığı 18 kişi vardır.Birgün Bursa cezaevinde adamlarıyla beraber işkence görürken Nazım Hikmet gelir su ve sigara uzatır ona.Gardiyana kim bu yiğit diye sorduğunda "Komunist Nazım vatan hayinidir" o cevabını alır."Saatlerdir burada yatan garibana yardım eden mi haindir ulan" diyerek cevap verir.Ama Abdullah dayı bu ismi aklına yazmıştır artık.Kaderin cilvesi yurtta tüm hapishaneleri gezen Antep Canavarı yla Nazım Hikmet yine başka bir cezaevinde karşılaşırlar ve onu kendi koğuşuna aldırır aralarında şu diyalog geçer.
-"senin suçun ne? niye yatarsın burada?" "benim suçum kalemimdir.Şiirlerimdir.İnsanları sevmemdir.memleketimide çok sevrim." der Nazım Hikmet eki abi, biz yazmasını bilmeyiz ama, bizde insanları severiz . insanlara kötülük gelmesin diye işler yaptık. haksızlıga tahammül etmeyiz, haksızlıga uğrayanın yanında oluruz.Benim atalarım da bu memleket için savaşmıstır.Cenk etmiştir.Bizde mi suçluyuz?"
"yok, sizin bunlardan suçunuz olmaz. size bunlardan birsey demezler,bize derler. bu yüzdende bana ceza verirler."der Nazım. "neden?" der Abdullah dayı.
Nazım H. -"çünkü bana kominist diyorlar."
A.C. -"kominist ne demek ağam?"
Nazım H."işte bu anlattıklarımın, yazdıklarım, düşüncelerim koministlik oluyor."
güler Abdullah dayı "O zaman demek ki, bende koministim de haberim yokmus."
bu kezde o dev gibi Nazım Hikmet güler ;
"yok olmaz öyle sey.çünkü sen haksızlıkların üzerine silahla gidiyorsun. insan sevgisini, haksızlık yapanı öldürerek canını alarak göstermek istiyorsun.Ben bu işi kalemimle yapıyorum.Kalemimle anlatıyorum.Senin silahın patladığı yerde kalır, benim kalemim ise bu haksızlıkları anlatarak, bir gün bu düzeni patlatır, anladın mı?"
bugün kalem silahdan daha etkili bir insan kıyım aracı hükmünde.Kitleleri birbirine düşürüp kardeşi kardeşe kıydırabilir.Bugün insanları birbirine düşüren malum medya gruplarının azmettirici yazarlarına sözüm.Yazdığın kelamın bile verilecek bir hesabı vardır ahirette."
Allah yolundan ayırtmasın.Kardeşlerin arasına nifak sokup,Habil'i Kabil'e öldürenlerden etmesin.."
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.