Başnot: Biz bu yazımızı ete kemiğe büründürürken ajanslara şöyle bir haber düştü:
''ABD'den Erdoğan için Atatürk yorumu.'' (r)
''Hissetmenin tevafuk ile onanması.'' dedik ve yazımızı tamamladık:
Yıl 2003, aylardan Ağustos.HHO intibak kampına katılmaya 10-15 gün kalmış. KAL'nin son aylarında baş gösteren, ufak ama tedavi edilmediğinde devam edecek bir sağlık sorununu kökten çözmek amacı ile Beyaz'ların mahallesinde özel bir kliniğe başvurduk. Muayeneye gittiğimiz doktor emekli asker çıkmasın mı? Üstüne Kuleli mezunu olmasın mı? Bak şu Allah'ın işine! Bir muhabbet bir muhabbet...Ufak bir operasyon geçirmemiz gerektiği söyleyinince moralimiz bozuldu tabi. Narkoz verip vermeyeceğini sorduk hemen. O da narkozsuz olmayacağını söyledi. Ne kadar sızlansak da bu kadar küçük bir ameliyat için narkoza gerek yok diye, ''Gerek var.'' cevabını aldık.
İki gün sonra bir Cuma günü bize ayrılan odada kurbanlık koyun gibi beklemeye başladık ameliyat anını. Hemşire hanım yarım bir hap ve bir yudum su ile odaya teşrif etti: ''Sadece bir yudumda bunu içeçeksiniz.'' Biz de ''Zaten bir yudum su var!'' edalarıyla hapı yuttuk. Hemşire odadan ayrıldı. 2 dakika sona başımız dönmeye başladı, bayılacak gibi olduk. Dedik tamam narkozu bunlar hapla yapıyor. Bir süre sonra o etki geçti ve kendimizi o kadar rahatlamış hissettik ki kesmeye götürseler gıkımız çıkmazdı. Operasyon saatine 20 dakika kala ellili yaşlarda emektar bir amca ''Bismillah'' diyerek göğüs ve karın bölgemizi tıraş etmeye başladı. 15 dakika kala iki tane delikanlı sedyeyle ameliyathaneye götürdü bizi. Uçuyorduk. Mekana piyade marşı eşliğinde girdik. İkinci bir doktor peydahlandı hesapta olmayan. O da Kuleli mezunu çıkmasın mı! İki tane 60 yaşını aşmış doktor bağıra çağıra ameliyathanede marş söylüyolardı. Sorguhaneye giriş seremonimiz Kuleli marşıyla son buldu. E tabi o kadar parayı boşuna vermedik. Biraz palyaçoluk yapacaklardı haliyle. Ufacık bir ameliyat için iki doktor, iki asistan, bir anestezist harıl harıl hazırlık yapıyorlardı. An geldi çattı ve irice bir kadın görünüverdi.
Doktor: ''.... hanım, yarım saatlik işimiz var.''
Anestezist: ''Tamam hocam merak etmeyin.''
Hanımcağız baş ucumuza geldi, iki eliyle kafamızı yanaklarımızdan tutarak ve sırıtarak 21.YY'ın sorusunu sordu:
''Tayyipçi misin Atatürkçü mü?''
Biz de kendisini tersten gördüğümüz ve kafamız iyi olduğu için affalladık tabi bu soru karşısında. O zaman sadece Çocuk ve Ergenç vardı. Sungur daha aramıza katılmamıştı. Ama ismimiz Resul, sıfatımız askeri öğrenci, ailemiz tipik Anadolu ailesi olunca haliyle sorulan soru da bu oluyordu. Erenköy-Moda taraflarından olsaydık ''Hadi bakalım Atatürk gençliği. Türkiye size emanet. Bu gericilere pabuç bırakmayın.'' denirdi en azından.
Ergenç ''Atatürkçüyüz ve öyle diyeceğiz tabii ki ne düşünüyoruz?'' diye çıkıştı hemen. Çocuk da daha önce yaşadığı travmaların korku ve tecrübesiyle ''Ulan burda da mı yaaa! İrticacıyım dunkof. Yeter artık ne bu halkına düşman kraldan çok kralcılardan çektiğimiz. Ama senin istediğin cevabı vereceğiz çuval, merak etme!'' diye bağırıyordu. Ben de ikisinin arasında bir yerde duran 18 yaşındaki yorgun ve ihtiyar benliğimle ''Atatürkçüyüm diyeceğiz.'' dedim ve öyle dedik. Cevabımızdan sonra anestezist hanımdan gelen tehdit dolu ama gülümseyen karşılık şu idi: ''Birazdan göreceğiz.''
........................
Gözlerimizi ilk açtığımızda o iki delikanlı bu sefer sedyeden yatağa aktarıyordu bizi. Şöyle dediğimizi hatırlıyoruz: ''Ağırız ha dikkat edin. Bu kadar ağırlığı kaldırabilecek misiniz?''
Onlar kaldırdı ama biz kaldıramadık o ağırlığı. Bir ay sonra kendi kararımızla veda ettik yuvaya.
Tam 10 sene sonra bugün, milletimizi ayrıştırmanın yeni versiyonlarından olan, anestezist hanımefendinin sorduğu o soruyu insanlarımıza sorup, cevap vermeye mecbur bıraktıktan sonra uyutup mankurtlaştırmak istiyorlar bizi.
Bakmayın siz onların ''Erdoğan, Atatürk'ten sonra en büyük lider olmaya aday.'' falan demesine. Şimdi öve öve bitiremedikleri M.Kemal'in cenazesini 15 sene Etnografya müzesinde tuttular onlar. Onun adını taşıyan ideoloji kurdurtup ona ve millete en büyük düşmanlığı yaptırdılar en yakınındakilere. Belki de yapılan anlaşmayı bozduğu için sonunu getirdiler kim bilir!
Selman Kayabaşı'nın Teşkilat adlı kitabına söylettiği gibi:
''Çam da bizim Kozalak da.''
demeli binlerce yıllık tarihi olan milletimiz.
Çünkü ülkemizin her tarafını ormanları ateşe vererek yangın yerine çevirdiler.
Kozalaklar mermi gibi patladı.
Herkesi her fırsatta akl-ı selime davet eden Başbakanımız, ormanların şehirler, kozalakların insanlarımız olmaması için akl-ı selime davet ediliyor son 1 aydır.
Bu daveti ne Tayyipçi ne de Atatürkçü olanlar yapıyor.
Bu daveti, ülkenin kaderini her türlü siyasi emelden üstün tutan aklı başında insanlar yapıyor.
Vatan insanları toprak haini, vatan hainleri toprak insanı olmadan siyahla beyazın arasının da yaşanabildiği günler görmemiz dileğiyle.
(r)http://www.yazete.com/dunya/abdden-erdogan-icin-ataturk-yorumu-657293.html
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.