ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Falan Filan - BİR

Salih Talha YURTSEVEN

02 Ekim 2013 Çarşamba 19:56
  • A
  • A

Hava pek müsait olmasa da üşümüştü, farkındaydım.O üşüyünce,sıkılınca,üzülünce ya da içinde barındırdığı düşünce her neyse işte,o söylemeden ben anlardım. Bilirdim, namüsait şeylerden zevk alırdı.
Eve her geldiğinde neticesi o kırmızı kumaşa aşıkmış gibi televizyonun karşısında ki berjere kurulur,zorunda olmadıkça da sevenleri birbirinden ayırmazdı.İnsanların takıntılarına ya da saçma sapan alışkanlıklarına karşı katı düşüncelere sahip olmama en büyük sebepti.

Yine aynı kusursuz hareketlerle kırmızı berjerine oturup ayaklarını biraz önünde duran kahverengi, kalın bacaklı ve ortası buzlu camdan sehpanın üzerine doğru uzattı. Çizgili pijamasının cebinden çıkardığı Marlbora’sıyla, dumanla anlam kazanan dünyasını anlamlandırdı.
O hevesle içine çekti, çektikçe dünyası da derin bir nefes aldı.
Eline çok yakıştığını düşündüğü sigarasından bir fırt daha yudumladı, içinde biriktirdiği tüm dumanı rutubet kokan oda da özgür bıraktı.Özgürlük kavramının en güçlü savunucularındandı,ama sigara kokusu rutubet kokusundan daha güzel sayılmazdı.
Ve ben, insanların ellerine sigaranın yakışa biliyor olabileceğini ya da ceplerinde taşıdıkları paketin markasının bir statüyü temsil ettiğini ondan öğrenmiştim.

Gözünü televizyondan ayırmadan benimle konuşmaya çalıştığı anlara gelmişti sıra. Ben karşınızdaki ile konuşurken gözlerine bakılması gerektiğine inanırım. O ise buna eskiden inanırdı.

“Seni sevmediğimi sanıyosun dimi?”dedi

“….”

Cevap verilesi sorularla meşgul olmak daha anlamlıydı. Benden beklediği ;beni sevdiğini bilmem için kendimi sorgulamam gerektiğiydi.Bu kadar zor mudur sevgiyi paylaşmak ya da dillendirmek?Ben son zamanlarda öyle olduğunu düşünüyorum.

“Senin için ailemi bile karşıma almadım mı?”

Bu bir soru cümlesi değildi. Biliyordum.Ve şimdi sıra yine her zaman ki klasik cevaba gelmişti...

“Aldım…Hem de bir dakika bile düşünmeden….”

Göbeğinde duran küçük küllükten sigarasını aldı, derin bir fırt daha çekti. Ciğerlerinin dolduğunu anladığı noktada mı sigarayı yudumlamayı bırakırdı, bilmezdim.Ben hiç sigara içmedim.

Çok eski sayılmaz, onunla aynı evi paylaşmaya başladığımız ilk yıllarda sehpa niyetiyle kullanabileceği büyüklükte bir göbeğe sahip değildi.Hatta fit bile sayılabilirdi.Ya da bana öyle gelirdi.Şimdilerde yavaş yavaş kelliğini belli etmeye başlamış kafasının üzerinde de o yıllarda özenle şekillendirilmiş dalgalı saçları hüküm sürerdi.Her erkeğin kaderi midir oturduğu evi bir kadınla paylaştığında fiziksel yetilerinin giderek kötüleşmesi?Ya da bakımlı olma gereği bir ilişkinin yalnızca ilk zamanlarına ait bir tören midir? Emin olamasam da sanırım öyleydi.

O konuşunca kafamı başka konulara veresim gelirdi. Sürekli aynı şeyleri söylemesinden ya da boş konuştuğuna olan inancımdan değildi bu. Zira anlamlı konuşmalarına da şahit olmuşluğum vardır. Bilerek yapmazdı, farkındaydım ama o her ‘ailem’ dediğinde, ben hava yastığına sahip olamamış bir arabanın direksiyonunda can vermiş hayatları getirirdim aklıma.

Trafik kazaları bizim aile de Azrail’in en büyük yardımcılarındandı, inanırdım buna. Muhtemelen bende bir yaya geçidinde, oranın ne amaçla zebra desenli çizildiğini anlayamamış ‘delikanlı’ bir şoförün arabasının altında kalarak can veririm. En azından benim tahminim bu yönde. Eğer nasıl öleceğimizi seçme şansımız olsaydı, sanırım ben bunu seçerdim. Gereksiz geleneklerine bağlı bir bireyim.
Mesela babam.
Hakkında tek hatırımda kalan; sarıldığımda aldığım tuhaf ama güzel kokusuydu. Neden babalar herkesten farklı kokar? Kimseye soramazdım.
Zamansız gelen bir trafik kazası onu benden aldığında yaşım henüz üçtü. Ve nedendir bilinmez hep zamansız gelirdi trafik kazaları.
Başka bir kazazede annemden dinlerdim onu, zaman zaman.Ve ilk aşkı onunla tadardım;yaşım henüz beş.
Sonra göremezdim annemin anlattığı o ela gözleri; ne evde, ne parkta, ne sokakta, ne de gece yatarken başucumda. Ve terk ederdim onu; henüz bir yaş bile doldurmadan. Koşar özür dilerdim annemden, sebebini sorgulamadan.
Ben henüz bir anne değilim. Altı sene önce ‘aşk’ denilen o şeyi tadarak evlendiğim televizyon karşısında ki kırmızı berjerin müptelası bir adamla günün neredeyse on iki saati beraberim, ama henüz bir anne değilim…

s.talha yurtseven - falan filan / bir
talhayurtseven.blogspot.com

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.