İnsanların farklılaşması ve çeşitli inançlara bölünmesi dünya hayatının tabii sonucudur. Kendine ilmi sınırlar dışında sanal sınırlar çizen adeta kendi odasından başka dünyada oda var kabul etmeyen kimseler her zaman vardır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Müşrikler dinlerini parçaladılar ve fırka fırka oldular. Bunlardan her fırka kendi yanındakiyle böbürlenmektedir.” (Rum Suresi: 32) Fırka kelimesi, iki şeyi birbirinden ayırmak, ayrı olan özelliklerini, meziyetlerini ve imtiyazlarını ortaya koymak manasına gelmektedir. Ayet-i kerime’de hem bir durum tespiti yapılmış hem de düşmanlığa vesile olan “fırkalaşmanın” temel sebebi bildirilmiştir. Fırkalaşmanın temel sebebi her grubun kendi yanındakini abartması diğerlerini reddetmesidir. Ülkemizde müslümanlar arasında bir zamanlar yaygın olan “üstatlar sistemi” nde aynı hastalığı görmek mümkündür. “Kırmızı Kitap”tan başkasını okumayan kimseler, bağnazlığın yayılmasına vesile olmuştur. Dolaysıyla fırkalaşmanın sebebi, “radikallik ve bağnazlık” hastalığıdır. Bu sebeple İbn-i Abidin (rh.a); “ilmin önündeki en büyük engel ön yargılardır” tespitini yapmıştır.
İslam Dini müslümanların fırkalara ayrılmasını yasaklamıştır. Nitekim şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler!.. Allah’tan nasıl korkmak lazım ise öylece korkun. Sakın siz müslümanlar olmaktan başka (bir sıfatla) can vermeyin. Hepiniz Allah’ın ipine sarılın. Parçalanıp fırkalara ayrılmayın.” (Al-i İmran Suresi: 102-103) Ayet-i kerime’de zikredilen “Allah’ın ipinden kasıt”, Hz. Muhammed (sav) ve ashabının bulunduğu yola uymak demektir. İlmi usullere riayet etmeden şahsi kanaat veya duygularla hükmetmek fırkalaşmanın nedenidir. Mezhepler, İslam’ı anlamanın usulü olduğundan fırkalaşmanın önüne geçen emniyet tedbiridir. İtikadda Maturidilik ve Eşarilik, amelde ise dört mezhep, İslam Toplumunu bir arada tuttuğu gibi diğer insanlarında yönetilmesine vesile olmuştur. Mezhepleri kaldırmak fırkalaşmanın en temel sebebidir. İbn-i Abbas (ra) şöyle demektedir:
“Allahü Teâlâ (cc), mü’minlere cemaat olmayı farz kılmıştır. Onları dinde ihtilaf etmekten ve fırkalara ayrılmaktan nehyetmiştir. Ve onlara haber vermiştir ki; kendilerinden önce helak edilenler, ancak Allahü Teâlâ (cc)’nın dininde münakaşa ve birbirine düşmanlık ve hevalarına tabi olmaları sebebiyle fırkalara ayrılmışlardır.” İbn-i Abbas fırkalaşmanın üç sebebini saymaktadır: “Dinde ilmi usullere dayanmamak (mezhepsizlik), düşmanlık ve kin ve nihayet dünya sevgisi ve makam arzusudur.
Türkiye’de bir zamanlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne Hanefi Mezhebi’ne göre “Dar’ul Harb” diyen kimseler tatbikata uğramışlardır. Hâlbuki Dar’ul Harb kavramı ilmi bir tespitti. Kabul edersiniz veya etmezsiniz ilmi bir cevap vermek durumundasınız. Meselemiz Dar’ul Harb kavramı veya bunun uzantılarını açıklamak değil. Daha sonra İslam’ın ilmi meselelerini baz almayan bir takım gruplar ve gençler, mezhep meselelerini bir kenara atarak herkesi kafir ilan etmiş ve Türkiye diğer yerlerde terör eylemlerine imza atabilmişlerdir. Selefilik adı altında örgütlenen bu kimselerin sürekli kendi içinde bölündüğü ve her grubun daha da radikalleştiği malumdur. Türkiye’ye ilmi usullerle “Dar’ul Harb” diyen bir kimseyle konuşmanız ve anlaşmanız mümkün iken yeni dönemde ne dedikleri pek anlaşılamayan kimselerle anlaşmak ve konuşmak pek mümkün görünmemektedir. İlmi tespitler hoşunuza gitmeyebilir ve size göre “tehlikeli” kavramları gündeme getirebilir ama en nihayetinde iddia ilmidir ve anlaşmanız mümkündür. Ama ilmi olmayan duygusal tespitlerin nerede durup nerede durmayacağı malum değildir. Bu sözlerimizi biraz açalım ve günümüzde yaklaşmakta olan “mezhep savaşı” kavramına değinmeye çalışalım.
İmam Kurtubi (rh.a); “Denildi ki, ehl-i kitaptan her fırka veya hizip, kendilerine ait bir kitabın hükümlerine sımsıkı yapıştı ve ona iman etti. Sadece bununla kalmadılar. Ayrıca kendi kitaplarının dışındaki bütün kitapları inkâr ettiler” tespitinde bulunmuştur. Bu tespitin günümüzde de geçerli olduğunu söylemek gerekmektedir. Nitekim Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına sizden öncekilerin yoluna uyacaksınız. Hatta onlar, keler deliğine girseler siz de gireceksiniz.” Ehl-i Kitabın en büyük özelliği birbirlerinin hukuklarına tecavüz etmeleriydi. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Yine bir zamanlar misakınızı almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şahit de oldunuz.
Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Hâlbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara Suresi: 84-85)
Dikkat edilirse ayet-i kerime’de Yahudilerin birbirlerine “düşman” muamelesi yaptıkları haber verilmiştir. Hz. Ali (ra) Efendimiz, kendisine şiddetli düşmanlık yapan Haricileri bile camilerden menetmemiş ve ders yapmalarına izin vermiştir. Bunun karşıtı İran Devleti ise, Sosyalist Baas Suriye yönetimini korumak için Müslümanlara saldırmış ve bebeklerini bile yakarak öldürmüştür. İran Devleti’nin Yahudilerden daha çok Müslümanlara düşman olduğunu söylemek mümkün. Lübnan Hizbullah’ının sorumlusu Nasrallah, Hıristiyan Savunma Bakanı’nı bile şehit ilan edecek kadar çıldırmıştır. İslam Coğrafyası’nda Şii’leri kafir ilan edip camilere saldıran azgın gruplarında olduğu gizlenemez.
İslam, teröre bulaşmadıktan sonra hiçbir “sapık” fırkayı silahla yola getirmeye çalışmaz. Her meseleyi “ilmi” usullerle çözmeye çalışır. Ülkemizde ve coğrafyamızda mezhep savaşlarının önüne geçmek istiyorsak bırakın Coğrafyayı yönetmeyi dünyayı bile yöneten Osmanlı’ya bakmamız lazım. Mezhep Kavgalarını engellemenin yolu mezhebimize sahip çıkarak yeniden medeniyet oluşturmak için mücadele etmekten geçmektedir. Bu mesele üzerinde düşünelim.
İran ve selefilik bir medeniyet inşa edemediğinden varlık sebebinin “mezhep savaşı” çıkartmak olduğunu gayet iyi biliyorlar. İran’ın tuzağına düşmeyelim.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.