Ülkemiz şu günlerde gerçekten zor zamanlardan geçiyor. İhanetin bini bir para. Türk’ün ekmeğini yiyen ne yazık ki sırtından bıçaklıyor. Memleketin başı beladan kurtulmuyor. Ortadoğu kan gölü halinde, sınır komşularımız cayır cayır yanıyor. Bu kargaşadan yararlanmak isteyen leş kargaları her zaman var olmuştur. Türk milleti ne yazık ki iyi niyetinin kurbanı edilmiştir. İktidar sahipleri çaresizliklerini acı acı itiraf etmektedirler. Dün üç beş çapulcu denen ihanet odakları dış mihrakların yardımları ile can güvenliğimizi tehdit eder hale gelmiştir.
Bu milletin yüce meclisinde bulunup, siyaset yapma şerefini taşıyıp, dönüp bu ülkenin askerine polisine taş atıp küfür edebilecek kadar alçalan sözde vekilleri kınıyoruz. Düşmanı dışarıda aramaya gerek var mı bilmem. Utanmadan halen barıştan kardeşlikten bahsedebiliyorlar ya insanı çatlatıyorlar. Bunlar samimi olabilseler olaylar tırmandırılır mıydı? Varın gerisini siz anlayın…
Doğu ve Güneydoğuda şehirler yakılıp yıkılmakta. Silahlar patlamakta, heykeller yerle bir edilmekte, okullar yakılmakta, yağmalar başlamış durumdadır. Şunu peşinen söyleyelim ki elbette felaket tellalı değiliz. Ama ne yazık ki yaşanan gerçek bu.
Sorumlular ülkede yabancı ajanların cirit attığını ifade etmekte, buna mukabil bizim istihbaratımız nerededir diye sormadan edemeyeceğiz. Halen demokrasiden dem vurarak pembe tablolar çizilmeye çalışılıyorsa burada sorun var demektir. Verilen bunca tavize rağmen ülke huzurunu bozmaya çalışıyorlarsa kendimizi kandırmaya hacet yoktur. Gereği neyse derhal yapılmalıdır. İyi niyetten anlamayanlara demokrasiyi yağlı kazıkla çakmaya çalışsan gitmez. Tarihte Osmanlıya ihanet edenler bugün cezalarını en ağır şekilde ödemektedirler. Türk milletine yapılan ihanetin bedeli de ağır olacaktır.
“Vermeyince Mabut neylesin sultan Mahmut” deyimi, Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'inde yer alan bir beyittir. "Vermeyince Mâ'bud, Neylesin Sultan Mahmud, " Ziya Paşa'nın Terkib-i bendinde bir rivayetten yola çıkarak yazılmış bir sözdür. Rivayet şöyle;
Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor;
- "Tıkandı baba, çay getir Tıkandı baba, oralet getir, " vb. Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş,
- "Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?"
- "Uzun mesele evlat, " demiş.
- "Tıkandı baba anlat baba anlat merak ettim, " deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya,
- "Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. Benimki de onlarınki kadar aksın diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden, onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bugün adım 'Tıkandı baba'ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz."
Tıkandı babanın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına,
- "Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz." Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı babaya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis.
- "Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim, " diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken,
- "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim, " demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya taze baklava, güzel baklava! Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın.
Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş. Tıkandı baba da Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı babadan baklavaları satın almış.
Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut, bizim Tıkandı babaya bir bakalım, deyip Tıkandı babanın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim Tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan,
- "Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi mi?" demiş.
- "Geldi sultanım".
- ''Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?"
- "Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağolasınız, duacınızım."
Sultan şöyle bir tebessüm etmiş. Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.
- "Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, " demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.
Sultan demiş,
- "Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar, " demiş ve askerlerden birini çağırmış, "Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin, " demiş. Padişahın adamları
- "Peki" deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.
- "Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, " demişler. Baba,
-"Niçin, " demiş. Askerler,
- "Hele sen bir beğen bakalım, " demişler. Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline,
- "Ne olacak şimdi?" demiş
- "Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı, " demiş.
Adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş.
Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş,
- "VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"
(Hikaye kaynak: Elif Lâm Râ)
İşte durum bundan mütevellit. Ne yapsak ne etsek olmuyor. ne akillerimiz ne de akılsızlarımız bu garip işe bir çözüm bulamıyor. Tam manasıyla işler arp saçına dönmüş durumda. Her şeye rağmen sağduyu çağrısı yapılıyor saygımız var. Eğer vatan tehlikede ise kurtuluş mücadelesi vermek icap ediyorsa hayhay bu bedeli ödeyelim. Dün bu vatan için can verenler nasıl gözünü kırpmadan şahadet şerbetini içmişlerse nöbet sırası bizde,atan için bizler de vatan için, bayrak için, namus için kanımızı sebil eder, canımızı seve seve veririz. Bu mübarek vatanın bedeli ağırdır. Kimse kolay lokma zannetmesin.
Türk milletinin sabrını taşırmayın. İnsan gibi yaşamaya bakın. Ali cenap milletimiz bugünlerden daha ağır zamanlar yaşamış, her kara günün ardından pırıl pırıl sabaha ermesini bilmiştir. Hasta adam tabir ettikleri Osmanlı devletinden genç Cumhuriyeti çıkarmasını bilmiştir. Her şuurlu Türk birer Mustafa Kemal’dir. İşte hesap burada bozulacaktır. Herkesin bir hesabı varsa Yaratanın da bir hesabı var ki asla ve asla şaşmaz bir hesaptır. Türk milleti Allah’ın dinine dirayetine en fazla hizmet etmiş, hizmetinde kusur olmayan bu yüce milleti yardımsız bırakmayacaktır. Yar ve yardımcımız ancak ve ancak Yüce Allah’tır. Bizim yarınlardan korkumuz yoktur. Her zaman ümit varız.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.