ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Kıbrıs’ı Kaybeden Türkiye

Şamil Ateş

05 Ekim 2013 Cumartesi 18:21
  • A
  • A

Kıbrıs’ta ezan sesi sustu. İlk önce haberi okuyalım: “KKTC’de elektrik sendikası, Ada’daki 190 camiden kent içlerinde bulunan 80’inin elektriğini borcundan dolayı kesti. Geçen yıl bakanlıkları karartarak gündeme gelen sendika, camilerin 1995 yılından bu yana ödenmeyen 7 milyon liralık borcunu tahsil etmeye çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanı Doç. Dr. Talip Atalay, sendikanın yetkisi olmadığı halde hukuk dışı bir şekilde kesinti yaptığını belirterek, “Bütçemizde para yok. Sendika yeniden yapılandırmaya yanaşmıyor. Camilerde elektrikler kesilince pratikte ezan okunması, aydınlatma, ısınma ve soğutma yapılamıyor” dedi.

İbadethanelerin bu tür müdahalelere uygun alanlar olmadığı uyarısında bulunan Diyanet İşleri Başkanı Atalay, Hürriyet’ten Ömer Bilge'ye elektrik kriziyle ilgili yaptığı açıklamada, “Kamunun elektrik dairesine olan borç sıralamasında kurumlar arasında 20’inci sıradayız. Elektrik dairesinin haklı olarak görünen bu mücadelesinde hedef seçilmemiz içimizde burukluk yarattı” diye konuştu.” (http://www.yazete.com/dunya/kktcde-ezan-sesi-sustu-691344.html)

Kıbrıs, Anadolu Coğrafyası’na hapsedilen Türkiye’nin denize açılan kapısıdır. Oldukça büyük stratejik bir önemi vardır. Ama Türkiye’nin Kıbrıs’ı muhafaza edecek gücü yoktur. Mustafa Kemal, Nutuk isimli eserinde şöyle demektedir: “Osmanoğulları zorla Türk Milleti’nin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardı. Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdi şimdi de Türk Milleti bu mütevacizlerin hadlerini bildirerek, hâkimiyet ve saltanatı isyan ederek bilfiil eline almış bulunuyor.” (sh. 690-691) Buna göre Fatih Sultan Mehmet (rh.a), İstanbul’u fethederek sadece Bizans’ı yıkmamış aynı zamanda Türklerin hakimiyet ve saltanatına zorla egemen olmuştur. Gezi’de meydanlara çıkanlar bu hesaba göre haklı: “Zulüm 1453’de başladı.” Dünyanın en büyük gücü iken bölge gücü olması bile tartışmalı bir Türkiye’nin hâkimiyeti ele geçirdikten sonraki durumu tahlil edilmelidir.

“Kurtlar Vadisi” dizisinin senaristlerinden rahmetli Ömer Lütfi Mete’nin sancısıdır, Türkiye’nin yönsüzlüğü. Zamanın Sabah Gazetesi’nde şöyle yazmıştı, rahmetli: “Dışarıda ve içeride karşıt ve karmaşık yargılar çok; Türkiye’nin nereye ne kadar ait olduğu hususunda uzlaşmanın müsveddesi bile yok.

Oysa yerimiz uluslararası gün önce Güner Karakullukçu dostumun hatırlattığı Büyük Fatih’in Topkapı Sarayı’ndaki 1478 tarihli kitabesinde vasiyet olarak durmaktadır:

“Doğu ile Batı arasında Allah’ın yardımcısı.”

Fatih Sultan Mehmet kendini böyle tanımlarken Hilafet henüz Osmanlı’da değildir. Tabii “doğu ile batı arasında” ibaresinin gerçekte “bütün yeryüzü” anlamında bir deyim olduğunu da gözden uzak tutmuyoruz.” (25 Nisan 2005)

Sonra birlik ve beraberlik günleri başladı: Başörtüsüz, Kürtsüz biz bize birlik günlerimiz. Dışarıya “cihanda barış” dedik. Bizden korkmayın, artık idealimiz yok!..

İçeride bizi bölmek isteyen Kürtlere, dini egemen kılmak isteyen Şeriatçılara karşı dimdik durduk. “Türküm, doğruyum…. Varlığım Türk varlığına egemen olsun.” Biz yine dışarıya dönelim:

2. Dünya Savaşı’na kadar kendi içimize kapandık. Lozan’la dünyaya hükmedebileceğimiz “Hilafeti” de bıraktık. Hindistan’daki müslümanlar bizi ihanetle suçladılar ama pek tabii ki haksızlardı. Başta Araplar olmak üzere herkes bizi arkadan vurdu hikâyesi bize yeter.

2. Dünya Savaş’ından Soğu Savaş’ın bitimine kadar “halifemiz” NATO doğrultusunda dış siyasetimizi yürüttük. Soğuk Savaş sonrasında sudan çıkmış balığa döndük doğru ama biz gemimizi hemen “Batı Çalışma Grubu”na bağlamaya çalıştık. Baas Tipi bir rejim kuracaktık. Müslümanların hele başörtülülerin olmadığı mutlu ve mesut bir ülke kuracaktık. Ama 28 Şubat; ekonomik kriz, kapkaç terörü ve televole kültürünü ülkemize armağan etti. Ahlak gereksiz bir ayrıntı irticanın olmadığı mesut günler arzuluyorduk.

Son zamanlar kendimizi bulmaya çalıştığımız günler… Davudoğlu Hoca bu vizyona sahip ama bahtsızlığı zemininde bulunduğu otorite ayaklarından tutuyor. Tamam, halk arkasında ama otorite ayaklarından tutup bırakmıyor. Kardeşleri Esed’e dokunmasın istiyor. İrancılar ve Ulusalcılar bir olmuş hainlikle suçluyor Hocayı…

İşte Kıbrıs, ulusalcılar orayı da elimizde tutamadı. Kıbrıs Halkı’nın çoğu Türkiye’ye hayran değil. Yabancı bir rejim var orada… Hem bizim haddimize miydi Kıbrıs’la uğraşmak. Biz daha Kürtleri kesme işini tamamlayamadan bir de başımıza Kıbrıs belası çıktı. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” Zulüm 1453’de başladı. Ulusalcılar haklı; Doğu’yu Kürtlere bırakalım biz mesut bir şekilde İç Anadolu’da yaşarız. Yeter ki Fatih Sultan Mehmet gibiler başımızda olmasın. Yaşasın Cumhurbaşkanım Esed, kahrolsun diktatör Erdoğan!..

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.