Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan sonradan, sonradan gelir aklıma, diye başlayan Ali Çınar'a ait sözler Ahmet Kaya'nın sesiyle girmişti dünyama.
İlk gençlik yıllarımdı çok severdim her ikisini de birinin şiirleri yavan olan ekmeğimize katık, boş olan soframıza azık, aç olan karnımıza aş olmuştu. Unutturuyordu açlığı, yokluğu, dışarda esen yeri göğü donduran zemheriyi. Uzundu kışlar burada, soğuktu, ayazdı. Isıtırdı içimizi naif tarzı, yumuşak sesiyle, en güçlü protestolarını bile ince bir dil, hoş bir melodi ile yapardı.
Başkaldırırdı yoksulluğa, açlığa, insanın insanın zulmüne. Barış derdi kişisel, zümresel, göstermelik ya da tadımlık değil kitlesel, toplumsal, dünyasal, bir anlık olmayan doyumluk barış. İnsanları insan bazında görürdü. Kimliği ve kimliksizliği onu ilgilendirirdi.
Herkesin bir kimliği olsun isterdi, saygınlığı, toplumda bir yeri, insanların geldikleri yere göre değil, baktıkları şeye göre itibar görmesini beklerdi. Özünü yitirmeden, korkudan inkar etmeden, maddesel değerine göre değil, topluma bakışına, içine karışına, topyekün oluşuna bakardı. Baskılar, zulümler ile yoğrulan bu milletin kimliğini ibraz edemediğini, ibraz etse bile göreceği muameleyi tanırdı, tahmin ederdi, bilirdi. Çünkü oda o milletin bir ferdi, zulmün mağduru, baskının ezdiği yerden gelirdi. Kimliksizlikte onun sorunuydu, bilirdi bu da milletin sonuydu. Korkuları yok etmeyi korkmamayı öğretirdi, yasadan, adaletten, güvenilmesi gereken devletten.
En güzel sevginin, en güzel nefretin, en güzel ihanettin tarifini o yapardı. Ne sen Leylasın nede ben Mecnun derdi. Evet ne Leyla olabildik, ne Mecnun biz sadece sevdiklerimizi arkadan vurduk.
Saçlarına yıldız düşmüş, koparma, ağlama anne derdi. Bunu sadece kendi annesine veya ağlayan analara değil, acısını içine gömen, ağlamak, bağırmak, haykırmak isteyip de ağlayamayan, ağlarsa neden ağladığını açıklayamayan Berfo Ana gibi kimliksiz evlatların kimliksiz analarına derdi. O anaların yerine de o ağlardı, haykırırdı, onların sesiz sesi olurdu.
Toprak olmak ne garip şey anne, baba olamamak dedi. Baba oldu çok iyi bir baba, örnek bir baba. Fikri düşüncesi kimilerinin hoşuna gitti, kimilerinin zoruna, kimi bağrına bastı, kimi yolunu kesti, kimi alkışladı, kimi çatal fırlattı. Ama o babaydı hepsini göğüsledi. O baba oldu hem yavrularına, hem de babasız olup da baba kelimesini zikir edemeyenlere baba oldu.
Toprak olmak ne garip şey anne dedi, garip bir ülkede, garip insanların arasında, garip bir şekilde toprak oldu, içimizi yaktı, bizi ansızın bırakıp gitti.
Ve yine hep sonradan geldi aklımız başımıza, sonradan geldi aklımıza, sonradan sorduk birbirimize neden suçu neydi, sonu böylemi olmalıydı, tüm diğer olanlar gibi onlar da garip bir ülkede, garip insanların arasında, garip bir şekilde toprak oldular. Kimini vatan haini ilan ettik, vatanından, yuvasından kopardık, yetmiyormuş gibi, vatandaşlıktan attık. Adam yuvasından kovulmuş, memleketine ve sevdiklerine hasret ölmüş, biz vatandaşlıktan atmışız, ne garip şey anne.
Birde çıktık gençtik, galeyana geldik dedik, destursuzca özür diledik. Özrü hatayı yaptığımızdan değil, toplumdan diledik, oysaki biz bu kabahati o toplumla işledik.
Kimilerine iade-i itibar yaptık, kimilerinin kemiklerinin bile rahat bırakmadık. Sanki iade-i itibar yapınca sürdüğümüz lekeleri, verdiğimiz acıları, içindeki sızıları geri aldık. Ya da geride kalanların evlat, baba, oğul sevgisini veya mahrum bıraktığımız sevgisizliğini mi? İade-i itibar yaptık.
Sonradan geldi aklımız başımıza ya da sonradan geldi aklımıza giden değerlerin yeri doldurulmuyor, geri gelmiyor diye. Ama ne aklımıza geldi, nede aklımız başımıza geldi. Biz bunu defalarca yaptık, yapmaya da devam edeceğiz, çünkü biz ne deriz.
TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.