ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

13 Nisan 2013 Cumartesi 08:11
  • A
  • A

Merhaba.

Ben biraz içimi dökmek istiyorum bu masum satırlara vicdanım kaldırmıyor bazı şeyleri, kafan bir şeylere takılmışsa hüzünlüysen eğer okuma sakın.

Zamanını tam olarak hatırlamıyorum, bir tanıdıkla yemek yemeye gitmiştik dışarıya. Herhangi bir mekanda bulunmayı çok sevmem, gösterişli akşam yemeklerinden de nefret ederim ama o gün öyle denk gelmişti işte. O zamana kadar hatırladığım en lüks yemek, babamlarla gittiğimiz piknik tarzı bir şeydi, pirzola dönüyordu mangalda benim tabirimle 'çubuklu et' yani. Öyle yemeğin yanında ara sıcak bilmem ne falan yoktu tabii, sofranın en ihtişamlı konuğu da 2.5 litre kolaydı zaten.

Neyse dönelim biz mevzuya, tanıdığın zoruyla 'lüks' bir restauranta girdik. O, alışıktı böyle Amerikan dizilerinden fırlamış insanların birbirlerine üstünlük tasladığı renkli mekanlara, ben ise sitedeki güvenlik kulübesinin yanına kıvrılmış bir sokak köpeği kadar yorgundum psikolojik olarak. Böyle panayır gibi geliyordu her şey bana, inanılmaz bir resmiyet hakimdi. Sandalyemizi garsonlar çekiyordu bizim oturmamız için, yemek yerken hele hizmette bir gram kusur edilmiyordu. Babam yaşındaki adamlar bana 'efendim başka bir isteğiniz var mı acaba?' diyordu.

Öyle çok belli etmemeye çalıştım ama içten içe sinir sistemi kanseri oluyordum, yemek değil de öfke yiyordum sanki.

Benim dışımda mekandaki kimse rahatsız değildi bu olanlardan, zaten o insanlar bu tür gövde gösterilerine alışıklardı. Ama bu rahatsız olunmayacak ya da alışılacak türden bir şey değil. Bak ne diyorum sana, babam yaşındaki adam gelmiş bana 'efendim' falan diye hitap ediyor. Bunu yediremiyorum ben kendime, ben ne yaptım bu kadar hizmeti hak edecek?

Bu olanların tek bir bir sebebi var, para işte, bir kağıt parçası.. Bilmem kaç lira ödeyeceğimiz için, bize insan üstü bir muamele ediyorlar, bu yenilir yutulur cinsten bir şey değil.

Düşünüyorum düşünüyorum ama işin içinden çıkamıyorum, bu nasıl bir sistemdir? İnan bana, bakkala girdiğimde 'abi 60 kuruş eksik, sonra versem olur mu?' dediğimde ve 'önemli değil kardeşim' cevabını aldığımda o ucuz mekanda gördüğüm saygıya nazaran daha mutlu hissediyorum kendimi.

Düşünüyorum dediğim öyle basitçe bir düşünmek değil, bak ben rahatsız bir insanım. Modern dünyadan uzak soyut bir insanım.

Depresyonun veyahut duygusal hastalıkların ilgi odağı gören insan modeline dönüştüğü bir durum var ortalıkta, ama iş aslında öyle değil. Ben kusuyorum her sabah, gözlerimi ilk açtığımda yaşlar süzülüyor yanaklarıma. Dolmuşa binerken zorlanıp mırıldanan yaşlı amcalar gibi hissediyorum kendimi. Kışın giydiğim üç kat giysinin üçünü birden çıkarıyorum geceleri, çünkü ertesi gün giyinirken ayrı ayrı giyecek bile halim olmuyor. Sabah ilk sigaramı yakıp, gece son sigaramı söndürene kadar beynimi kemiren şeyler ürüyor içimde. Dalıyorum birden bire, ellerim şehir şebekesi gibi titremeye başlıyor, gözümde sahneler beliriyor aniden. Engel olamıyorum ve olmakta istemiyorum bunlara. Çünkü, farkındalığımı kaybedersem ölürüm. Öyle parapsikoloji forumlarında bahsedilen 'yeşilliği ve berraklığı fark edelim doğayı sevelim' tarzı bir şey değil farkındalık. Kafanda hesaplaman gereken milyonlarca olasılık, gözyaşını akıtman gereken tanımadığın binlerce insanın acısıdır gerçek farkındalık. Bu dünyaya sadece eğlence için gelmediğini kavramaktır farkındalık. Gençlerin \%80i anti-depresan kullanıyor değil mi? Ben kullanmıyorum işte..

Bütün bunlar olup biterken saniyeler içinde, sokağa çıkmak zorundayım işte. Kendimi, beynimin içinde kırk takla atarak motive etmeye çalışıyorum. Hani o meşhur otobüs camı vardır ya, gencinden ihtiyarına herkes kafasını oraya yaslayıp hayaller kurar ineceği durağa kadar. Ben ise ölümü düşünüyorum otobüs frene basana kadar. Bu dünyadan, her sabah yüreğime ince ince dökülen o zehirden beni ancak ölüm kurtarabilir. Dayandığım, beni ayakta tutan tek bir şey var bu dünyada, inancım.. Onun dışında hiçbir şey tat tuz vermiyor bana, bu sahteliğini gördüğüm ve sağlamasını yaptığım dünyada hiçbir şey. Bütün bunları beni dost kabul eden, değer veren insanlara anlatamıyorum, çünkü inanmazlar. Yanlarında iken kahkaha attırdığım insanlar, beraber nice saçmalıklara imza attığım insanlardan bahsediyorum. Çünkü, kimsenin yüzüne bakıp surat asmaya hakkım yok benim. Ama yalnız kaldığımda, ciğerimde plastik eritiyorlar sanki, sanki göğüs kafesimi söküp oraya bir avuç dolusu asit bırakıyorlar. Nefes alamıyorum, kekeliyorum öylece..

Çok zoruma gidiyor ulan, kaldıramıyorum bu yükü.

Mal, mülk, şan, şöhret.. Bunlarla gözüm yok çok şükür, ama bu modern dünyada ciğeri peş para etmeyen insanların saygınlık kazanması zoruma gidiyor. Saygıyı, akşama kadar çalışmak zorunda bırakılan o eli öpülecek aile babası değil de, ruhundan sahtekarlık damlayan takım elbiseli soytarıların görmesini kabullenemiyorum. İnsanların dış görünüşlerine göre yadırganıp, zengin-fakir, güzel-çirkin diye çürümüş sınıflara ayrılmasını yediremiyorum kendime. Gönüller arasında aşkın değil, nevresim takımları arasında fiziksel zevklerin dolaşması acı veriyor bana. Etrafta ansiklopedi yutmuş cahillerin prim yapıp, her ne kadar toplum kabul etmese bile doğruları söyleyen temiz yürekli insanların aşağılanması ağır geliyor bana.

Daha bunun gibi binlerce çok daha ağır şeyler var..
Bu anlattıklarım belki bir başkası için anlamsız gelebilir ama, inan bana bu içi boş dünyada çok fazla ayrıntı var. İnan bana dostum bu 'hayal sahnesinde' çok fazla hüzün var..

Eğer bu dünyada yalnızca yiyip içmek, gezmek, uyumak, eğlenmek için geldiğini düşünüyorsan benim felsefeme çok ama çok uzaksın. Yalnızca benim değil, kendi ruhunun felsefesine bile uzaksın sen. Lütfen daha çok yaralama ruhunu, okuma beni. Yazdıklarımı okursan eğer dünyadan tat alamazsın. Benim gibi farkındalık şerbetini içtiğinde ruhani olarak kazanırsın ama modern dünyada sıfır çekmeye mecbur kalırsın.

Bırak bütün amacın işyerinde terfi almak olsun, birbirinin aynısı iki giysinin daha pahalı olanını al sen, moda denilen saçmalığı delicesine takip et. Herkesin güzel kabul ettiği mekanlarla akın et sen, kendini bir başkasına güzel göstermek için şekilden şekile gir. Kendi fikirlerin yerine, çoğunluğun beğenilerine uy, hiç anlamasan bile toplumun konuştuğu güncel konuların sohbetini et sadece. Seninle hiçbir bağı olmayan bir ideolojiyi savun, kendine uygun olmayan inançlara laf at salyalar saçarak. Tepki görmekten korkup kendi düşüncelerini dile getirmeden, sürü nereye gidiyorsa sen de oraya sürüklen. Ruhuna değil de, sadece bedenine yatırım yap. İnsan olduğunu unutup, en yakışıklı erkek ve en güzel kadın olmayı hayat amacın haline getir. Sonra da ben özgün ve aydın insanım diye çığırtkanlık yap sokaklarda, meclislerde.

Çünkü, modern dünya senden bunu istiyor.
Peki ruhun ondan ne istiyor düşündün mü?

Boşver düşünme, bir düşünen var nasılsa..

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.