Eski günlere özlem duyuyorum. Yoksa yaşlanıyor muyum diye de düşünmekten kendimi alamıyorum. Ancak bildiğim tek bir nokta var. Geçmiş zamanların saflığı ve temizliği maalesef günümüzde yok. Ufak şeylerle mutlu olabilmek artık çok geride kalmış. Çocukluğumda plastik bir araba beni çok mutlu ederdi. Şimdi kendi çocuğuma bakıyorum da akülü araba ancak mutlu etmeye yarıyor. İmkân ve olanaklar değiştikçe insanların mutluluk duyma hissi de ters orantılı olarak azaldı. Dahası insanların kalitesi bozuldu.
Eskiden yardımlaşma ve dayanışma varken, şimdi aynı apartmanda oturan insanlar yıllar geçmesine rağmen bir birleri ile görüşmez oldu. Sokakta yardıma muhtaç bir insan olsa, eskilerimiz yardım etmek için sıraya girerdi, şimdi ise dönüp sırtımızı gidiyoruz. Neden biz bu hale geldik. Türk Milleti böyle duruma gelmemeliydi. Kim bizi yozlaştırdı? Bilemiyorum...
Ancak içimde halâ bir ümit var. Halâ o eski güzel insanlar var yeryüzünde. Üç dört sene önce İstanbul’dan Anadolu’nun bir şehrine akraba ziyaretine gittim. Semt pazarlarını çok severim ben. Şehrin Pazar yerine gittim. Taze sebze ve meyve aldım. Ellerim dolu vaziyette pazardan, evin yolunu tuttum ve minibüse bindim. İneceğim adrese geldiğimde minibüs şoförü bana baktı ve sonra “Abi elindeki o kadar yükle sen eve gidemezsin” dedi ve normalde kullandığı hattın dışına çıkarak beni evin önüne kadar bıraktı. Düşünüyorum şimdi de ben İstanbul’da bir toplu taşıma aracında ‘’ölüyorum’’ desem acaba beni hastaneye götürürler mi?
Özledim eskiyi, hasretim eskiye 1985 yılında ki İstanbul’u istiyorum ama zamanı geriye alamıyorum. Belki de çocukluğumu istiyorum. İnsanı insan olduğu için, menfaat beklemeden seven insanları özlüyorum. İftira ve yalanlarla dolu bir topluluk içinde yaşamak istemiyorum ancak elimden hiçbir şey gelmiyor. Sanki cerrahi bir operasyon ile tüm duygularımız alındı. Bencil düşünen bir topluluk olmaya başladık. Önce ben diyoruz. Biz diyemiyoruz. O diyemiyoruz. Hep ben diyoruz.
Nereden nereye geldik. Biz ki Büyük Selçuklu Devletinden, Şanlı Osmanlı Devletinden günümüze kadar gelen bir toplumuz. Bizim atalarımız, muhtaç insanlar için belli noktalara para havuzu koyarmış. İhtiyaç sahipleri bu havuzdan ihtiyacı kadar alıp, ihtiyacı olan şeyleri aldıktan sonra artan parayı buraya getirip geri koyarmış. Durumu iyi olan insanlar ise bu havuzlara sürekli para koyarmış. Şimdi böyle bir uygulama düşünelim. Ne olur acaba? Yazmaya elim varmıyor. Yorumu kıymetli okuyucularımıza bırakıyorum.
Büyük Türk Tarihinin başucuna bağdaş kurup oturan, Şanlı Osmanlı Devleti zamanında, esnaf namaza giderken dükkânının kepengini kapatma ihtiyacı hissetmezmiş. Bir esnaf o gün siftah etmişse, gelen müşterisini siftah etmeyen komşusuna gönderirmiş. Bu nasıl bir ahlâk? Bu nasıl bir terbiye? Şimdi ise açık yürekle kendimize itiraf edelim. Komşusunu gözeten esnaf kaldı mı acaba?
Bizler bu şerefli ecdadımızın torunlarıyız. Ne oldu bize?
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.