Hürriyet kelimesi Arapça bir kelimedir. Kölenin zıttı olarak tarif edilir. Sözlüklerde kişinin kendi hukukuna malik olması anlamında kullanılmıştır. İnsanlar ruhlar âleminde verdikleri sözden dolayı hürriyet hakkına sahip olmuşlardır. Ruhlar âleminde verilen sözün mahiyeti ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur:
“Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. (Bunu) kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz diye yapmıştık.” (Araf Suresi: 172)
İnsanoğlu, Allah’ın Rabliğini kabul ederek dünyaya gelmiştir. Dünya hayatında bu sözleşmesine riayet edebileceği gibi Allah’ın hükümleri dışında hüküm icat eden güçlere de tabii olabilir. Bu iki halin de hem dünyada hem de ahirette bir neticesi vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Onlara (insanlara) dedik ki: “Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Bakara Suresi: 38-39)
Müslümanların siyasi tercihleri İslam Dini’ne dayanır. Yönetim ellerinde değilse İslam Cemaati kurmakla mükelleftirler. İslam âlimleri “müslümanların kendi içlerinden birisini imam seçmesinin sebebini İslami Hükümleri eda etmek” olarak açıklamışlardır. Dolaysıyla hiçbir müslümanın İslam’a dayanmayan siyasi tercihlerde bulunması mümkün değildir. Müslümanların hukukunu vatandaşlık hükümleri değil İslam Fıkhı belirler.
Türkiye’de siyasal tercihler arasında tercih hürriyetine hürmet gösterildiğini söylemek mümkün değildir. Zira siyasal partiler yasasının dördüncü maddesinde şöyle bir hüküm vardır:
“Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı olarak çalışırlar. Siyasal Partilerin kuruluşu, organlarının seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararları Anayasa’da nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına aykırı olamaz.”
Dikkat edilirse “demokratik siyasi hayatın” vazgeçilmez unsuru olan partilerin tamamının Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı oldukları vurgulanmıştır. Dolaysıyla resmi olarak İslami bir parti kurmanız mümkün değildir. Hatta Atatürkçülük dışında bir ideolojiyi savunmanız bile mümkün değildir.
Türkiye’de “Sosyal Demokrasiyi” veya “Muhafazakâr Demokrasi”yi savunan partileri kurmak pratik olarak mümkündür. Ama İslam’ı referans alarak parti kurmanız kapatma gerekçesidir. Bu noktada insan ürünü olan Sosyal veya Muhafazakâr Demokrasiyi referans alarak hareket etmeniz serbest iken İslam neden yasaklanıyor sorusunu sormamız gerekmez mi? Siyasal Partiler Kanunu tercih hürriyetini kısıtlamaktadır.
Demokrasi bütün vatandaşların kendi kimlikleri ile devlete katılımını öngören siyasi rejimdir. Ama resmi ideolojinin olduğu yerde farklı kimliklerden bahsetmek ne kadar tutarlıdır?
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.