ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Ahmet Turan Alkan, Ahlakı Laik Olmalıdır

Yavuz Duru

18 Kasım 2013 Pazartesi 09:17
  • A
  • A

Allahü Teâlâ (cc), peygamberleri din ve dünya işlerinde ihtiyacı olan her şeyi öğretmek için gönderilmişlerdir. Hz. İbrahim (as)’ın yapmış olduğu bir dua bu mahiyeti izah etmektedir:

“Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pak eylesin. Hiç şüphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi sensin.” (Bakara Suresi: 129)

Peygamberimizin bize anlattığı İslam Dini, bütün insanların problemlerini çözecek bir mahiyet arz etmektedir. İktisat, miras, evlilik, ceza hukuku hükümleri hem Kur’an-ı Kerim’de hem de sünnette yer almaktadır. Esasen hiçbir müslüman, İslam’ın bir hükmünü bile inkâr edemez. İnkâr ederse müslüman olamaz. Dolaysıyla müslümanların laik olması mümkün değildir.

Laiklik İdeolojisi hakkında Zaman Gazetesi Yazarı Ahmet Turan Alkan bir soruya verdiği cevapta şöyle demektedir: “Ben bir köprünün açılışını yaparken bile dini göndermeler yapılmasından rahatsızlık duyarım. Çünkü İslam zaten hizmet etmeyi öğütler, bu hizmetin o biçimde dile getirilmesi iyi değildir. Laikliğin Türkiye için mutlaka uygulanması gerektiğine inananlardanım. Yani ben laiklikten yanayım çünkü Cenab-ı Hak da öyle isterdi.” (http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/guc_insani_degistiriyor_inancli_olmak_da_kurtarmiyor-1161384)

Hayırlı her işte besmele ile başlanması ilkesi başlıbaşına Turan Alkan’ın rahatsızlığını anlamsız kılmaktadır. Turan Alkan’ın “laikliği” benimsemesi kendi dini tercihidir. Elbette hiç kimse müslüman olmaya zorlanamaz. Ama kendi dininin laiklik olduğunu ifade eden Alkan’ın, “Allah da böyle isterdi” demesi Allah’a yapılan iftiradır. Çünkü Allah katında din İslam’dır. Anlaşılıyor ki, “hizmet”, laikliğin tehlikede olduğu korkusuna kapılmış. Yarın dershanelerden sonra “irtica” kampanyası açarlarsa şaşırmamak lazımdır.

Turan Alkan, “Allah isterdi” diyerek laikliğin çağdaş bir ideoloji olduğu imajını vermeye çalışmaktadır. Hâlbuki laiklik ideolojisi yeni bir ideoloji değildir. Laiklik İdeolojisi ile tarihteki Sadukim Mezhebi arasındaki irtibatı görmezden gelemeyiz. “Dinler tarihi uzmanları; “Sadukim” kelimesinin menşei konusunda, farklı görüşlerin bulunduğunu ifade etmektedirler. Yaygın olan anlayışa göre sadukim terimi, Hz. Davud (as) ve Süleyman (as) zamanlarında kohenlik makamına getirilen ve kurduğu hanedan ile uzun müddet iş başında kalan “Sudok”un soyundan gelenleri ifade eden bir terimdir. Sadukiler’in, eski Yunan kültüründen ve bilhassa “Epikürizm”den etkilendikleri ifade edilmektedir. Başlıca iddialarını, maddeler halinde izah etmek mümkündür:

A) Tecrübe sahibi insanlar olarak, devletin sadece “dini” kurallarla idare edilemiyeceğini, sadece Allah’a güvenmenin yetişmeyeceğini söylüyorlar ve bu temel prensipte şu sonuca varıyorlardı: “İnsan bedeni ve ruhi kudretini kullanmalı; dini esasların kendisini siyasi birleşmeler veya savaştan alıkoymasına meydan vermemelidir. Tercih ve irade kudretini Allah, insana kullanması için vermiştir. İnsan kendi kaderinin hakimidir.” İnsanlar arasındaki ilişkiler ve beşeri münasebetler; ilahi müdahale veya ilahi idare anlayışlarından kurtarılmalıdır.

B) Sadukiler, diğer yahudi mezheplerinin aksine, asalet, kudret ve servetin temsilcileri olarak bütün faaliyetlerini siyasi hayatta merkezleştirmişlerdir. Sadukiler ‘İstikbalin Allah’a terkedilmemesi’ gerektiğini savunmuş ve insanların kaderlerinin kendi ellerinde olduğunu ileri sürmüşlerdir.

C) Kaynaklarda Sadukiler’in ‘ölümden sonra dirilmeyi, ahiret hayatını ve ruhun ölmezliği’ gibi, Tevrat’a dayanan hükümleri reddettikleri belirtilmektedir. Yine bazı kaynaklarda “Meleklerin ve kötü ruhların varlığına da inanmadıkları” ifade edilmiştir. Tevrat’ın hükümlerini savunan Yahudi Ferisi Fırkası’nın mensuplarının, Sadukileri ‘Yahudi şeriatını tahrif eden muhterik (fanatik) dinsizler’ şeklinde tarif ettikleri malûmdur.

Yahudi Sadukim Mezhebi’nin ‘Din-devlet ve siyaset işlerinin birbirinden ayrı olmasını, insanların istikbalini Allah’a terketmeyerek kendi ellerine almaları gerektiğini’ esas alan inançları ile günümüzde yaygın olan seküler-laik dünya görüşü arasında önemli bir fark yoktur. İslâm’ın tebliğinden asırlarca (M.Ö. II.yy) önce yaşayan ‘Sadukileri’ bu inançlarından dolayı ‘ilerici-çağdaş’, Allah’ın yeryüzündeki tasarruf hakkına inanan ve inandığı gibi yaşamaya çalışan müslümanları da ‘gerici-çağdışı’ ilân edenlerin, zaman algılarında bir problem vardır.

Laiklik ideolojisini; Batı’daki tarihi gelişimin sonucu zannedenlerin; hem Yahudi-Sadukim Fırkası’nın siyasi tezlerini, hem de Niccola Machiavelli’nin “Hükümdar” isimli eserinde yer alan görüşlerini iyi tahlil etmeleri gerekir. Niccola Machiavelli lâiklik ideolojisini ve ‘Hikmet-i Hükümet’ anlayışını savunmuş ve şu tesbitte bulunmuştur: “Devlet gücünü dinden değil, ulustan almak mecburiyetindedir. Devlet’in menfaatleri uğruna, her türlü zorbalığa girişilebilir, her şey mübahtır. Meseleleri halletmenin iki yolu vardır. Birincisi: Hukuka uygun olarak hareket etmektir. İkincisi: Kuvvet kullanmaktır. Birincisi insanlara, ikincisi hayvanlara mahsustur. Ancak birinci yol (hukuka uygun davranmak) çoğu zaman işe yaramaz. İkinciye başvurmak gerekir. Politika hayatı ile özel hayatın ahlâki ilkeleri birbirinden farklıdır.”

Aydınlanmacı filozofların etkisinde kalan bazı Osmanlı aydınlarının, meşrutiyet döneminde “din ile devlet işleri arasındaki münasebeti” ve laiklik ideolojisinin mahiyetini tartışmaya başladıkları malûmdur. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi “Siyasi açıdan lâiklik, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bunu savunan devlet adamları ve münevverler, laikliğin mahiyetini ya bilmiyorlar, ya bilerek ihanet ediyorlar. Laiklik felsefesi, Kur’an ve Mütevatir Sünnetle sabit olan ahkâmın Allah tarafından indirildiğine iman ile bağdaşmaz” diyerek laikliği reddetmiştir. Buna mukabil başta Abdullah Cevdet olmak üzere, Ziya Gökalp ve Ali Suavi gibi aydınlar, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını savunmuşlardır.” (http://misak.com.tr/info.aspx?id=2886&findtype=1&cat=1AYINKONUSU&page=2)

Sonuç olarak Ahmet Turan Alkan’ın tespitleri Allah’a iftira eden söylemlerden ibarettir. Kendisi bir laik olabilir ama müslümanların inandığı Allah’a iftira etmesine gerek yoktur. CHP’liler laiklik inançlarına Allah’ı karıştırmamaktadır. Ahmet Turan Alkan’ın en azından ahlaklı bir laik olmasını bekleriz.

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - ahmet taş:24 Kasım 2013, Pazar 06:26

    Yazar arkadas kendini baya bi zorlamis. Bu motorla
    Rampaya girersen şanzımanı dagıtırsın. Nitekim oyle olmus.