İnsanlık hüsrandadır.
Ancak iman edip, salih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler (hüsrandan) müstesnadır.” (Asr Suresi)
İmam Şafii (rh.a) Hazretleri’nin “Kur’an-ı Kerim’den herhangi bir sure inmemiş olsaydı da sadece “Asr Suresi” inmiş olsaydı, insanlara yeterdi” mealinde bir söz söylediği rivayet edilmiştir. Asr Suresi’nin genel bir manasının olmasına rağmen “iniş sebebi” olarak şu nakledilir:
“Müşrikler kendi aralarında konuşurken zamanın kötülüğünden bahsediyorlardı. Bu sure inince asıl olan zamanın değil müşriklerin inanç ve amelleri olduğu açıklanmıştır.”
Aslında zamanın kendine mahsus, özellikleri olduğu da bir gerçektir. Zira Kur’an-ı Kerim’in indiği “Kadir Gecesi” hakkında Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir Suresi: 3)
Günlerden Cuma’nın, Aylardan Ramazan’ın ve Kurban ve Ramazan Bayramları’nın mübarek günler ve geceler olduğunu biliyoruz. Ama zaman ne kadar iyi veya müşriklerin anlayışına göre kötü olsa bile esas olanın kişinin inancı ve eylemleri olduğunu anlıyoruz.
“Zamana uymak” kavramı, nötr bir kavramlaştırmadır. Kavramı gündeme getiren kimselerin amacı “hâkim kültüre” uymanın önemini vurgulamaktadır. Ama “zaman, sana uymuyorsa sen zamana uy” telkini şahsiyetli insanların tavsiyesi olamaz. Hz. İbrahim (as)’ın zamanın inancını sorgulamasını okuyalım:
“İbrahim, babası Azer’e demişti ki: “Sen heykelleri tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.” (Enam Suresi: 74)
Dikkat edilirse Hz. İbrahim (as), hâkim kültürü sorgulamaktadır. O dönem içerisinde insanlar heykellerin karşısına geçip saygı duruşunda bulunuyorlardı. Atalarını sorgulanamaz mevkie çıkartmış ve onları adeta tanrılaştırmışlardı. Hz. İbrahim (as) ise zamanın hâkim kültürüne adeta baş kaldırmış ve toplum ve devletin resmi ideolojisini reddetmiştir. Aslında bütün peygamberler, zamanın bütün putlarını reddetmişlerdir.
Asr Suresi’nde hüsrandan kurtuluşun dört maddesi sayılmaktadır: İman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye… İşte siyasi ve sosyal kurtuluş reçetemiz de bu dört maddede sayılmaktadır. Bu maddeler üzerinde düşünmekte fayda vardır.
Kendini din gibi gören ve asla tartışılmayan ideolojiler ve kişilerin tanrılığının reddi zamanı gelmiştir. Hatta her zaman, zamanıdır. Bugün, resmi ideolojiyi çoklarımız sorgulayabiliyorsa zamanında 163. Maddeden yargılanan insanların çilelerinin bunda önemli bir payı vardır. Onların mabetlerinde “Putlara tapmayın” dediği için altı yıl hapis cezası alanları da unutamayız. Bugün için de özellikle hukuksal alanlarda çıkışlara ihtiyacımız vardır. Allah’ın gönderdiği miras hukukunun meclis kürsülerinden eleştirildiği yerde her müslüman göğsünü gere gere İslam’ın hükümlerini savunabilmelidir. Unutmayalım ki onların kanunları daha çıktığı anda tel tel dökülmektedir. Ama Hz. Adem (as)’dan bu yana İslam Şer’iatı güneş gibi parlamaktadır.
Aslında bir hukuk Allahü Teâlâ (cc) ve O’nun âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberi Hz. Muhammed (sav) Efendimize dayanıyorsa zaten haktır ve bu sırf bu sebeple savunmak için kıvranmamıza lüzum yoktur. Başkalarının kanunlarını ise hiçbir “ZAMAN”, temize çıkaramaz.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.