Zaman hiç hız kaybetmeden akıp gidiyor ve biz her gün biraz daha yaklaşıyoruz ölüme. Fakat hiç ölmeyecekmişiz gibi dünya hengâmesine dalmış gidiyoruz. Hayat her dakika karşımıza farklı bir görüntüsüyle çıkıyor. Gün geçtikçe de hayattan şikâyetlerimiz artıyor. Bir gün gelecek hayatın boş olduğunu ve ne kadar boş geçirdiğimizi anlayıp pişman olacağız belki de.
Bir amaç için gönderildik bu dünyaya ve çoğu zaman bunun farkına varamadığımız için hayattan şikâyetçi oluyoruz. Allah(c.c.), insanın bu acizliğini bildiği için ilk emri “oku” olan ve bize rehber olacak bir kitap gönderdi. Demek ki hastalığımızın çaresi belli:”okumak”. Peki, biz ne kadar okuyoruz? Kur’an’a ne kadar sarılıyoruz? İşte bütün dertlerimizin temelinde bu sorulara verdiğimiz yetersiz cevaplar yatıyor. Biz hastalığımızın ilacını bilen ama o ilacı kullanmayan varlıklarız.
Allah(c.c):” Kur'an-ı kerim, müminler için şifa ve rahmettir. [İsra 82]” buyuruyor. Her âyeti, her harfi insana şifa olan ve daha bir sürü hikmeti olan kitabımızı evimizde baş köşeye koyarak mı bize şifa olmasını bekliyoruz. Doktorun hastalığı için verdiği ilacı yatağının başına koyupta içmeden etkisini gören oldu mu hiç?
Hastalığımızın çaresini bile bile ondan uzaklaşıp kendimize eziyet ediyoruz. Oysaki Kur’anı okusak hayattan bu kadar şikayetçi olmayacağız ve dünyayı kendimize zindan etmeyeceğiz. Bir gün gelecek okumak için bir günümüz bile kalmamış olacak. O halde okumak için neyi bekliyoruz?
Bir kısır döngüye girmekten başka bir şey değil dünyaya dalmak. Biz bunun için mi geldik? Bir gürültülü yaşama doğru gidiyor dünya. Allah(c.c.)’ın kitabına sarılan kurtulacak inşallah. Rabbim bizi kitabına sarılanlardan eylesin. Cuma’mız aşk olsun. Hayırlı Cuma’lar…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.