ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

“Camia” Nedir?

Yusuf Kerimbağlı

15 Kasım 2013 Cuma 02:51
  • A
  • A

Osmanlı Dönemi’nin son dönemlerini gizli teşkilatlar dönemi olduğunu söylememiz mümkündür. Herhangi bir hukuki şahsiyete bürünmemiş hareketler, ülkenin yönetiminde legal ve görünen yönetim kademelerinden daha çok etkili olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nin jakoben politikaları da insanları yer altına çekilmesine vesile olmuştur. Semboller ve kuşdili ile meram anlatmalar genel siyasi manzaramızın ana unsurunu teşkil eder.

Kamuoyunda “camia” diye anılan örgütün herhangi bir hukuki teşkilatı ifade etmek mümkün değildir. İşin ilgin yanı “camia” denilen yapının fikirlerini de anlamak mümkün değildir. Türkiye Gazeteciler Vakfı aracılığı ile anladığımız kadarıyla camia; demokrasi, insan hakları ve çoğulculuk ideolojilerine iman etmektedir. Ama bu kavram ve ideolojilerin elle tutulur somut bir kavram çerçevesi sunmadığını zira Türkiye’de siyasal hayatta yer alan bütün hareketlerin aynı kavramları hararetle savunduğu malumdur. Özel Yetkili Mahkemeleri ölesiye savunan insanların hak kavramına değer verdiklerini söylemek mümkün değildir.

Toplumda herkesin devleti ele geçirmeye hakkı olduğu zaman zaman ifade edilir. Ama devleti ele geçirmek istemenin hukuki yolu siyasal partiler eliyle olur. Partileşirsiniz ve düşüncelerinizi egemen kılabilirsiniz veya kılmaya çalışırsınız. Türkiye’de bütün partiler, Atatürk İlke ve İnkılâplarına göre kurulmak zorundadır. Bu noktada “Genel Seçimlerin Önemi ve Değeri” konusunu tekrar açmamız lazımdır. Zira partiler, belli bir görüşün değil sanki “Atatürkçülük İdeolojisi’nin Mezhebi” gibi işlev görmektedirler. Ama burada garip olan olgu şudur.

Bütün partiler, kuşdili ve takiyye esaslarına göre siyasi faaliyet yürütmekte iken bazı partilerin faaliyetleri “paralel devlet” kapsamında değerlendirilirken daha parti bile olamamış ve emniyet, istihbarat ve yargı da kadrolaşmış kimseler “demokrasinin havarisi” görülmektedir. Ellerinde tuttukları Özel Yetkili Yargılar ve istihbarat kurumlarıyla toplumdaki bazı kesimleri tasfiye etme imkânı elde etmişlerdir. Türkiye’de 2005-2012 yılları arasında tarihinde görülmemiş derece de siyasi tasfiye hareketleri yaşanmıştır. Sadece Ergenekon Terör Örgütü ve KCK davalarını kast etmiyorum. Yüzlerce veya binlerce insan, hiçbir silahlı eylem yapmamasına rağmen terörist suçlamasıyla hapse atılmıştır.

Türkiye’deki siyasi gelenekte gizli teşkilatların sırf baskı sonucu yeraltında faaliyet gösterdiğini söylememiz doğru değildir. Etki ajanlığı veya operasyonel ajanlık faaliyetleri genellikle bu yer altı teşkilatları eliyle yapılır. Mavi Marmara olayı göstermiştir ki, bazı gizli teşkilatlar İsrail adına hareket etmekte ve İsrail’i “meşru” bir devlet olarak görmektedir. Sırf bu yüzden İsrail, bu gizli teşkilatlar aracılığıyla MİT’e 7 Şubat Darbesi’ni düzenlemişlerdir.

Son zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın dershaneler üzerindeki tasarrufunu “darbe” diye nitelendiren geniş bir kesim bulunmaktadır. Hâlbuki dershane üzerindeki tasarruf siyasi değil eğitimin rotası ile alakalıdır. Ve eğitimin rotasını çizme görevi kanunlarla Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiştir. Ama anlaşılmıştır ki, dershaneler üzerinden darbe söylemi üreten çevreler, dershaneleri sadece bir öğretim kurumu olarak görmemekte onu siyasi kurumlar olarak değerlendirmektedir. 7 Şubat Darbe faaliyetini küçümseyen gayr-i hukuki çevrelerin “eğitim darbesi” nitelemesi hakikatle bağdaşmamaktadır.

Türkiye, yeni bir paradigma inşa edecekse hukuki teşkilatı ifade etmeyen ve kuşdili ile konuşan ve de Özel Yetkili Yargıyı savunarak hukuku ayaklar altına alan militarist örgütlerden kurtulmalıdır.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.