Balyoz Davası’nda mahkûm olan sanıkların darbenin teşebbüs suçundan cezalandırılması kararı alınmıştır. Şimdilik davanın dijital delillere dayanmasını bir kenara bırakalım bu yazımızda teşebbüs meselesini değerlendirmeye çalışalım.
Aslında dijital verilerin delil olarak kullanılması mümkün değildir. Ceza Davalarında delilin şüpheden uzak olması gerekmektedir. Ama Yargıtay, dijital delilleri Hizbullah Terör Örgütü ve MLKP Terör Örgütü Davalarında kullandığını söylemektedir. Hâlbuki geçmişteki delil kullanmasını bu davada da kullanmak ne geçmişi haklı çıkartır ne de bu davayı haklı çıkartır. Ama netice de Yargıtay bana göre şüpheli “delillerle” hükmünü vermiştir. Hüküm; sanıkların darbeye teşebbüs suçudur. İyi ama son hüküm hukuka veya kanunlara uygun mudur bu sorunun cevabını aramaya gayret edelim. İlk önce şunu söyleyeyim; bana göre başta Çetin Doğan olmak üzere yanındaki kuvvet komutanları darbe yapmak niyetindeydi. Ama benim niyetim ve kanaatlerim ceza hukukunda geçerli olamaz. Çok çok kanaat ve niyetlerle sanıkların TSK’dan atılmasını gündeme getirebilirsiniz. Şimdi teşebbüs suçu meselesine girelim.
Teşebbüs; failin suç işlemek üzere icra hareketlerinde başlamış olmasına karşın elinde olmayan nedenlerle kanuni unsur içinde tanımlanan sonucun gerçekleşmemiş olması durumunu ifade eder. Buna göre fail, ceza kanundan tanımlanan neticenin gerçekleşmesi için elinden geleni yapmış ama netice failin iradesi dışındaki nedenlerle teşebbüs aşamasında kalmıştır. Teşebbüs suçunda cezalar düşer. Kısaca teşebbüsün dört aşaması vardır.
Birincisi: Failin kasten hareket etmesi,
İkincisi: Hareketin suç işlemeye elverişli olması
Üçüncüsü: Doğrudan icra hareketlerine başlaması
Dördüncüsü: Failin elinde olmayan nedenlerle kanuni unsurda yer alan neticenin gerçekleşmemiş olması.
İlk üç maddenin Balyoz Davası için geçerli olduğu kanaatindeyim. (Pek tabii ki kanaatlerle hükmetmek benim hakkım olsa da mahkemelerin böyle bir hakkı yoktur.) Ama dördüncü maddenin içeriğine girmeye çalışalım. Gerek savcılık iddianamesinde gerek ilk derece mahkemelerinde ve de gerekse Yargıtay Gerekçeli kararında bu hususa değinilmemiştir. Hâlbuki birisine teşebbüs suçundan ceza verecekseniz teşebbüsün nerede başlayıp nerede bittiğini izah etmek zorundasınız. Dijital delillere göre Çetin Doğan kalp ameliyatı geçirdiği için sanıklar darbe yapmaktan vazgeçmişlerdir. Dolaysıyla burada “gönüllü vazgeçme” kavramından bahsetmemiz lazımdır. Sanıkların darbeye teşebbüs aşamasında ne TSK’nın ne de Yargının duruma müdahale etmesinden kaynaklanan bir vazgeçmeden bahsedemiyoruz.
Yargıtay, suç için verdiği cezanın tarifini yapmak zorundaydı. Ama bu yola tevessül etmemiştir. Tarif etmediği bir suça göre kimine beraat vermiş kimine de mahkûmiyet vermiştir. Dikkat edelim bu yargılama kamuoyunun önünde gerçekleşmiştir. Buna rağmen birçok husus izafidir. Kamuoyuna yansımayan KCK, Hizbullah vs. davalarında neler olduğu konusu da bu davayla kıyaslanabilir. Yargıya güvenmeli miyiz? AK Partili kesimlere ve şehvetle bu davayı savunan ve yargıda veya devletin diğer kurumlarında kadrolaşmayı savunanlar nezdinde evet. Hâlbuki MİT Davası’nda bu iki kesim yargı üzerinden karşı karşıya gelmiştir.
Saraydaki kavgalar yargının sorunlarını görmezden gelmemizi engellememeli. Fillerin tepişmesi yüzünden ve kanuni boşluklardan ve de hâkimlere verilen sınırsız kanaat özgürlüğünden binlerce insan cezaevindedir. Sonuç olarak Balyoz Davası haklı mıdır? Güçlü olan Yargıya Güvenmeliyiz ve yargıyı yıpratmamamız lazım diyor. Öyleyse fillerin tepişmesinden çekinen bizlere de düşen yargı kararlarını alkışlamak. Alkışlarımı ve tebriklerimi sunuyorum. Darbeciler iktidar olursa o yargıyı da alkışlıyorum. Yani her halükarda yargı haklıdır. Kimsenin yargımızı küçük düşürmeye hakkı yoktur.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.