Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Türkiye topraklarında başka istihbarat birimlerinin faaliyetine izin vermemesiyle yani vazifesi dolayısıyla suçlandığını belirterek, "Türkiye toprakları başka ülkelerin rahatlıkla operasyon yapabildiği bir ülke değildir. Bu bağımsızlığın bir gereğidir" dedi.
Kanal 7'de yayımlanan "İskele Sancak" programına konuk olan Davutoğlu, gündemdeki konuları değerlendirdi.
Ahmet Davutoğlu, son dönemde ABD basınında kendisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef alan iddialara ilişkin olarak, 2002 yılından bu yana dış politikayla ilgili kritik dönemlerde bu tür karalama kampanyalarıyla karşılaştıklarını söyledi.
"Sizi sürekli psikolojik baskı altında tutarak yürütmeye çalıştığınız dış politikanın özgün ekseninden saptırmaya çalışıyorlar" diyen Davutoğlu, Türkiye'nin dış politika konusunda her zaman tüm taahhütlere sadık kaldığını vurguladı.
Davutoğlu, Türkiye'nin arkasına milleti alan bir hükümeti olduğu için içeriden ve dışarıdan hedef alınamadığını ve bunun yerine kritik süreçlerde rol alan kişilerin hedef alındığını anlattı.
Türkiye'nin Suriye dışındaki dış politikaların tümünde bir başarı hikayesi olduğunu belirten Davutoğlu, ülkedeki dış temsilciliklerinin sayısının yaklaşık yüzde 40 arttığına dikkati çekti.
Davutoğlu, Hakan Fidan'ın bütün Gazze süreçlerinde ve İsrail ile dolaylı görüşmelerde yer aldığının altını çizerek, Fidan'ın o dönemdeki çalışmalarda herkesin takdirini kazandığı için MİT Müsteşarlığını yürüttüğünü ve bu alanda çok önemli yapısal değişiklikler yaptığını kaydetti.
İstihbaratın bir devletin mahremi olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Eğer o mahrem sadece o devletin birimleri tarafından ve sadece o millete hizmet için kullanılmazsa, stratejinizin bir yere oturması mümkün olmaz. Bu yazıları okuduğunuzda, Sayın Hakan Fidan bağımsız bir istihbarat yapılanması kurmakla ve Türkiye topraklarında başka istihbarat birimlerinin faaliyetine izin vermemesiyle suçlanıyor. Yani vazifesi dolayısıyla suçlanıyor. Türkiye toprakları başka ülkelerin rahatlıkla operasyon yapabildiği bir ülke değildir. Bu, bağımsızlığın bir gereğidir. Bu iddiaların doğru olduğu anlamında demiyorum ama zaten istihbarat birimleri kendi ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda çalışırlar.
Öylesine tutarsız şeyler ki bir taraftan Fidan'ın İran'a yakın durduğu ama aynı makalenin içinde Suriye'deki İran etkisine karşı savaşan gruplara destek verdiği itham olunuyor. Bu çok ağır bir ithamdır. Bizim hiçbir devlet adamımız herhangi bir devlet adına hareket etmez. Hem onu diyecekler hem de aynı kişiyi İran'ın Suriye'deki operasyonlarına karşı mücadele eden gruplara destek vermekle itham edecekler. Çizdikleri portre tamamıyla şahsiyete dönük. MİT Müsteşarımıza dönük açık tehditler var. Açıkçası bugün bu ithamlara maruz kalan Sayın Fidan'a bir anlamda sahip çıkma günüdür. Bu konuda hiç kimsenin tereddüdünün olmaması gerekir. Sayın Fidan kendi şahsi istikbali için değil Türkiye için bu çalışmaları yürütüyor."
Yapılmak istenen şeyin yeni Türkiye paradigmasını sarsmak olduğunu kaydeden Davutoğlu, "Bazı konumlar vardır ki kendilerini savunamazlar. Sayın Fidan demeç de veremiyor. O anlamda bir ihtiyaç içinde de değil. Yaptığı işten, attığı adımdan emin. Moral bozukluğu söz konusu değil" diye konuştu.
Ortadoğu'daki gelişmelerde Türkiye'nin artan etkisinden rahatsız olan dış unsurların bulunduğunu vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'de de muhalifler tarafından kimyasal silah üretildiğine ilişkin haberler yapılması yönünde dışarıdaki gruplardan sipariş verildiğini anlattı.
Bakan Davutoğlu bu konuda ellerinde belgeler de olduğunu ifade ederek, "Belli ajanslar var ki son üç yıldır ürettikleri her haber yönlendirilmeli. Bunun bazıları İran, bazıları da İsrail ajanslarıdır" dedi. Davutoğlu, meselenin Türkiye'yi zan altında bırakmak olduğunu vurguladı.
SURİYE KONUSU
"Suriye'de kedi köpek eti yeme fetvası"na ilişkin haberler hatırlatılarak, bölgedeki insani duruma ilişkin değerlendirmesi istenen Davutoğlu, son 2,5 yıldır bu ülkeden gelen haberler sebebiyle rahat uyuyabildiği bir tek gece olmadığını anlattı. Davutoğlu, gerek mültecilerin kendilerine aktardıkları, gerekse kaynaklardan gelen bilgilerin insanı bazen insanlığından utandırdığını belirterek, bu nedenlerle insanlık vicdanını harekete geçirmeye çağırdıklarını ifade etti.
Suriye'deki insani boyuta ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden bir karar bile çıkartamadıklarını anlatan Davutoğlu, bütün yükün Türkiye'nin omuzlarına yüklenmek istediğini dile getirdi. Ahmet Davutoğlu, "Bu zulüm ne kadar erken aşamada dursaydı, o kadar çok kardeşimiz şu anda yaşıyor olacak, alandaki radikalleşme de mümkün olmayacaktı. Ama dünya bunu seyretti" diye konuştu.
Davutoğlu, hiçbir etnik köken ayrımı yapmaksızın, "bölgede nasıl yardım yapabilirim" diye uğraştıklarının altını çizdi.
Türkiye'nin Suriye konusunda tavrından dolayı yalnız kaldığına ilişkin eleştirileri de yanıtlayan Davutoğlu, 10 ay boyunca Beşşar Esed'i ikna etmek için uğraştıklarını hatırlattı. Esed'in bir taraftan kendilerini idare ederek, diğer taraftan halkı ezmeye yöneldiğini anlatan Davutoğlu, olaylar belli bir aşamaya kadar gelip de mülteciler kapıya dayanana kadar, diplomasiyi sonuna kadar kullandıklarına işaret etti.
Davutoğlu, bir tek Suriye mültecisi Türkiye sınırına geçtiğinde meseleye dahil olunduğunu bildirerek, "Sınırları kapalı tutsaydık bütün dünya bizi kınardı, kendi kredimizi tüketirdik ve bizi tenkit eden muhalifler bu kez 'Esad ile dostluğun nedeniyle kapıları kapattın' derdi" ifadesini kullandı.
Türkiye olmasaydı, Suriye halkının gelecekle ilgili hiçbir umudunun kalmayacağının altını çizen Davutoğlu, Türkiye'nin bir umut kapısı olduğunu söyledi.
"BÖYLE BİR ELEŞTİRİ HİÇBİR ZAMAN OLMADI"
Wall Street Journal gazetesinde yer verilen bir habere göre, ABD Devlet Başkanı Barack Obama'nın mayıs ayında Beyaz Saray'da gerçekleşen görüşmede, Türkiye'nin radikal unsurlara yardım ettiğine yönelik şüphelerini ilettiği iddialarını da değerlendiren Davutoğlu, "Türkiye'ye yönelik böyle bir eleştiri hiçbir zaman olmamıştır" diye konuştu.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Teröre Karşı Küresel İşbirliği'nin eşbaşkanlığını yaptığını hatırlatan Davutoğlu, teröre herkesin değişik şekillerde göz yumduğunu ancak terörle mücadele konusunda Türkiye kadar kararlı ikinci bir ülke olmadığının altını çizdi.
Bakan Davutoğlu, kriz ne kadar uzarsa, radikalleşmenin de o kadar artacağını ve radikal grupların alan açmaları ihtimalinin artacağını kaydetti.
Beyaz Saray'daki görüşmede konunun Suriye bağlamında tehditler konuşulurken gündeme geldiğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Türkiye kendi yakınında böyle bir yapıya niye ve nasıl izin versin? Bundan en büyük zararı biz görürüz. Çözüm süreci öncesinde PKK ve PYD unsurlarının çatışmalara girmeleri esnasında Türkiye boyutu işlenmeye çalışılmıştır. Bu da söz konusu değil. Biz hiçbir şekilde Kürt kardeşlerimizi tehdit olarak görmeyiz ama teröre bulaşan herkesi tehdit olarak görürüz."
Kasım ayında Cenevre 2 Konferansı'nın toplanacağını, salı günü de Londra'da "Suriye'nin Dostları Grubu"nun bir araya geleceğini anlatan Davutoğlu, ortak bir pozisyon belirlemeye çalışılacağını ifade etti.
Davutoğlu, Türkiye'nin diğer ülkelerden farkının Suriye ile 911 kilometrelik bir sınıra sahip bulunması olduğunu anlatarak, kimyasal silahlarla ilgili süreç işlerken derhal ve süratle uluslararası hukuka aykırı bütün unsurların durdurulması ve Cenevre 2 sürecinin hemen devreye sokulmasını arzu ettiklerini vurguladı.
BALİSTİK FÜZE
Çin'le imzalanan balistik füze anlaşmasına ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, şu anda Türkiye'ye resmen bu konudaki gelişmeyi merakla veya tedirginlikle soran iki ülkenin ABD ve Fransa olduğunu anlattı. "Onların da sormalarından daha doğal bir şey yok. Çünkü ilk üçe giren diğer iki şirket ABD ve Fransa şirketidir" diyen Davutoğlu, ihalenin son derece şeffaf bir şekilde yapıldığını belirtti.
Türkiye'de üretim, fiyat ve süre konusunda optimizasyon yapıldığını ve nihai kararın da verilmediğini anlatan Davutoğlu, "İhtiyaçları karşılayan yeni tekliflerle gelinirse neden olmasın. Herhangi bir ön yargıyla bu karara varılmış değil ki. Aksine son derece objektif kriterler ortaya konuldu ve bu neticeye gelindi. Bunun değişmesi isteniyorsa o zaman Türkiye'nin talepleri dikkate alınmalı" yorumunda bulundu.
İLERLEME RAPORU
Davutoğlu, açıklanan AB ilerleme raporuna ilişkin olarak ise Türkiye'nin üyeliğinin sürekli engel konularak ilerlenen zor bir süreç haline dönüştürüldüğünü söyledi. 22. faslın açılmasıyla son 3 yıllık durağanlığın önüne geçildiğini dile getiren Davutoğlu, trenin durması gibi bir senaryodan bahsedilirken, bunun engellenmiş olduğuna dikkati çekti. Türkiye'nin arzusunun 23 ve 24. fasıllarının da bir an önce açılması olduğunu bildiren Davutoğlu, bu konuda birçok AB üyesi ülkenin devrede olduğunun ancak en büyük etkiyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi'nin yaptığının altını çizdi.
Raporun Kıbrıs konusunda halen taraf olarak, son derece tek yanlı yargılarda bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, Türkiye'nin iç gelişmeleriyle ilgili bazı hususlarda da tek yanlı ifadeler olsa da raporun trene ivme katması bağlamında olumlu olduğunu kaydetti.
Bakan Davutoğlu, vize konusunda gelecek günlerde bazı hareketlenmelerin olacağını da sözlerine ekledi.