Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bugün gidin Suriye'ye, Irak'a, gidin Kuzey Afrika'daki, Ortadoğu'daki, Balkanlardaki herhangi bir yere oradaki insanlara, Türkiye ile Türk milletiyle ilgili kanaatleri sorun, hiçbir yerde 'sömürge, işgal, zulüm, katliam' gibi ifadeler duyamazsınız. Bunların yerine sadece artık bir sembol haline gelen 'Vefalı Türk geldi yine' teşekkürünü işitirsiniz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından Beştepe Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen anma törenine iştirak etti.
Törene Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanı sıra Başbakan Binali Yıldırım, Anasaya Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, bazı Bakanlar Kurulu üyeleri, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, TSK komuta kademesi, Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs ile Ankara'daki çeşitli okullarda eğitim gören öğrenciler katıldı.
Konuşmasına, "Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi ilk cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal'i rahmetle yad ediyorum." diyerek başlayan Erdoğan, bu vesileyle 15 Temmuz'da ülkelerini ve özgürlüklerini korumak için canlarını feda eden şehitlere, bu uğurda yaralanan gazilere, ölümü göze alarak caddeleri, sokakları dolduranlara şükranlarını iletti.
Milletin nezdinde Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Doğu ve Güneydoğu'da yıllardır yürütülen terörle mücadele ile 15 Temmuz darbe girişiminin hiçbir farkı bulunmadığını, hepsinin milletin yedi düvele karşı verdiği istiklal ve istikbal mücadeleleri olduğunu vurgulayan Erdoğan, bugün Türkiye'nin, Suriye ve Irak'ta izlediği politikayı, Avrupa Birliği ve genel olarak Batı karşısındaki duruşunu sorgulayanların, milletin asırlık hürriyet mücadelesinin anlamını kavrayamadığını ifade etti.
Erdoğan, Türkiye'nin, kimsenin toprağında gözü olmadığına işaret eden, şöyle devam etti:
"Her şeyden önce bizim tarihimizde sömürgecilik lekesine, böyle bir utanca asla rastlayamazsınız. Bizim medeniyetimizde hangi kökenden, hangi inançtan olursa olsun, aynı vatan topraklarında yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz, ekmeğimizi bölüşüp yediğimiz herkes kardeşimizdir. Tüm devletlerini bu anlayışla kurmuş bir milletin, başkalarının haklarını gasbetmesi söz konusu olamaz. Tam tersine bizim ecdadımız gittiği her yeri mamur ve abad etmiştir.
Orta Avrupa'dan Afrika'nın derinliklerine uzanan geniş bir coğrafyada asırlarca güven ve huzur ortamını tesis etmeyi başarmış bir devlet geleneğine sahiptir. Böyle bir müktesebattan, Batı tarzı bir işgalcilik profili çıkarmaya çalışanlar beyhude uğraşıyorlar. Bugün gidin Suriye'ye, gidin Irak'a, gidin Kuzey Afrika'daki, Orta Doğu'daki, Balkanlardaki herhangi bir yere, oradaki insanlara Türkiye ile Türk milletiyle ilgili kanaatleri sorun, hiçbir yerde 'sömürge, işgal, zulüm, katliam' gibi ifadeler duyamazsınız. Bunların yerine sadece artık bir sembol haline gelen 'Vefalı Türk geldi yine' teşekkürünü işitirsiniz."
- "Oradaki insanların bekleyişi, umudu hiç gitmedi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşanmış bir olayı paylaşmak istediğini belirterek, Makedonya'nın dağ köylerinden birine uzun uğraşlar ve çok zor şartlarda ulaşan TİKA ekibinin yanına elindeki bastona yaslanarak, yaşı hayli ilerlemiş bir ihtiyarın geldiğini anlattı.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Aracın kapısının üzerindeki Türk bayrağını görünce, bastonunun ucuyla TİKA görevlisini dürterek 'Niye bu kadar geç kaldınız?' diye sorar. Görevli de şaşırır, programının birkaç gün gerisinde kaldıklarını sanarak durumu izah etmeye çalışırken, ihtiyar sözünü kesip 'Devam edin, yüzyıldır sizi bekliyoruz' der. Biz o coğrafyalardan ayrılalı bir asır oldu ama oradaki insanların bekleyişi, umudu hiç gitmedi.
Dün devlet olarak oradaydık, bugün yardım kurumlarımızla, eğitim kurumlarımızla, sağlık kurumlarımızla, kalkınma projelerimizle oradayız. Hani diyorum ya dünya 5'ten büyüktür. Türkiye, Türkiye'den büyüktür, bunu böyle bilelim. Biz 780 bin kilometrekareye hapsolamayız. Çünkü bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız bambaşkadır. Musul'daki, Kerkük'teki, Halep'teki, Humus'taki, Mısrata'daki, Üsküp'teki, Kırım'daki, Kafkasya'daki kardeşlerimiz fiziki sınırlarımız dışında olabilir ama hepsi gönül sınırlarımızın içindedir, kalbimizin tam ortasındadır."