Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ve İsrail'in silah anlaşmasına ilişkin, "Sayın Biden, sözde Ermeni soykırımında Ermenilerin yanında yer aldı. Şimdi de ciddi manada orantısız şekilde Gazze'ye saldıran ve yüz binlerce insanın şehadetine vesile olan bu olayda da ne yazık ki siz kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz." dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan ayının ve Ramazan Bayramı'nın, salgın şartlarının yol açtığı masumluğun yanı sıra Filistin'den gelen acı haberlerin burukluğu içinde geçirildiğini dile getirdi.
"Filistin'den bize ne? Kudüs'ten bize ne?" şeklindeki cehalet ve nefret kokan yaklaşımlara şahit olduklarını belirten Erdoğan, Kudüs'ün sembolü olduğu coğrafyanın, insanlığın en kadim yerleşimlerine ev sahipliği yaptığına dikkati çekti.
Hazreti İbrahim, Hazreti Davut, Hazreti Süleyman ve birçok nebinin o bölgede yaşadığını ve izler bıraktığını anımsatan Erdoğan, "Resuli Ekrem Efendimizin Miraca çıktığı yer Mescid-i Aksa'nın haremindedir. Hristiyanlığın mezheplerinin en önemli kiliseleri Kudüs sınırları içindedir. Hazreti Ömer, Kudüs'ü fethettiğinde Hristiyanların kiliselerine dokunmamış, kendi adını taşıyan camiyi hemen onların bitişiğine kurmuştur. Mescid-i Aksa'nın ilk avlusunun adı, Yavuz Sultan Selim'in 12 bin askeriyle şamdanlarını yakarak, gelip burada kıldığı yatsı namazına atfen 12 bin şamdanlı avlu olarak geçer." bilgisini verdi.
Kudüs'ün bugünkü fiziki görüntüsünün surlarıyla, çarşılarıyla ve diğer pek çok yapısıyla Osmanlı padişahlarının eseri olduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Peygamberimizin Miraca yükseldiği kayanın üzerinde inşa edilen Kubbet-üs Sahra'nın tepesine Osmanlı'nın diktiği alemi, Kudüs ve pek çok şehirdeki ecdat yadigarı eserler gibi yenileyen yine biz olduk, ecdadımız oldu. Asırlarca ecdadımız bu mübarek beldeyi korumak, iman etmek ve oradaki her dinden insanı huzur içinde yaşatmak için var gücüyle çalışmaktadır. Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale ve Kut'ül Amare'de seferler kazanan Osmanlı, 1917'de Gazze'ye ve ardından Kudüs'e yönelik saldırıları Anadolu'daki Ermeni ve Rum isyanlarının açtığı sıkıntının da etkisiyle karşılamakta zorlanmıştır. Gazze'ye yapılan ilk iki saldırıyı püskürten 30 bin kişilik, çoğu Çanakkale'den gelmiş olan yorgun Osmanlı ordusu, takviye ile asker sayısı 110 bine çıkan ve silah gücü artan düşmanın üçüncü saldırısının ardından çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Bu savaşlarda iddiaların aksine bölgedeki Filistinli Arapların önemli bir kısmı düşmanın yanında yer almamış, bizimle birlikte mücadele etmiştir. Çekildikten sonra da Kudüs'ü yalnız bırakmadık."
- "Hasan Onbaşı'nın hatırası Kudüs'ü savunmamız gerektiğini göstermeye yeterlidir"
Bir tarihçi gazetecinin Filistin'e ilişkin anısını aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
"Merhum bir tarihçi gazetecimiz 1972 yılında yaptığı Kudüs ziyaretinde Mescid-i Aksa'nın avlusunda, başında Osmanlı askeri kalpağı ve sırtında askeri palto kalıntıları olan uzun boylu, kavruk yüzlü bir ihtiyara rastlar. Gazetecimiz bu ihtiyara yaklaşıp Türkçe olarak selam verdiğinde karşısındaki meczup görünümlü kişi, donuk yüzü gülümsemeye dönerek 'Aleykümselam oğul' diye mukabelede bulunur. Sonra gazetecimiz karşısındaki kişinin hikayesini öğrenir. Bu kişi 9 Aralık 1917'den, yani son Osmanlı birliği Kudüs'ten ayrılırken orayı muhafaza etmek üzere bırakılan artçı birliktenmiş. Iğdırlı Hasan Onbaşı o günden beri de Mescid-i Aksa'dan ayrılmamıştır. Evet başka hiçbir şey değilse bile Hasan Onbaşı'nın bu hatırası bize Kudüs'ü her şeyimizle savunmamız gerektiğini göstermeye yeterlidir."
- "84 milyon hep birlikte Kudüs nöbetimizi devam ettiriyoruz"
ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail'e silah satışına onay verdiğini anımsatan Erdoğan, şu görüşleri paylaştı:
"O da bakıyoruz ki çok çok önemli 850 bin silah onayı. Lafa geldiğinde silahsızlanma, şu, bu, vesaire bunları konuşuyorlar. Sayın Biden, sözde Ermeni soykırımında Ermenilerin yanında yer aldı. Şimdi de ciddi manada orantısız bir şekilde Gazze'ye saldıran ve yüz binlerce insanın şehadetine vesile olan bu olayda da ne yazık ki siz kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz. Bunu söylemeye bizleri mecbur ettiniz. Çünkü biz bu konularda çok daha fazla duramayız, durmayacağız. Bugün de tekrar hatırlatıyorum, 84 milyon hep birlikte Kudüs nöbetimizi devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz."
Osmanlı'nın yıkılışı ile barış ve huzur iklimini kaybeden pek çok coğrafya gibi Filistin topraklarının da zulümle, acıyla, kanla yıkandığını vurgulayan Erdoğan, "Siz de buna destek veriyorsunuz. Bugün Filistinliler tarafından 'en-Nakba' yani felaket günü olarak adlandırılan 1948 yılından itibaren ise bu kadim topraklardaki çatışmalar ve istikrarsızlıklar tek taraflı bir katliam ve hırsızlık haline dönüşmüştür." diye konuştu.
- "Bize düşen görev mazlumun yanında yer almak"
Deyr Yasin katliamından beri hiç durmayan zulmün, Filistinlilerin ardı kesilmeyen göçleriyle, kamplardaki zorlu hayat şartlarıyla, uğradıkları katliamlarla süregeldiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Elbette bu kötü fotoğrafın ortaya çıkmasında ve sürmesinde Filistinlilerin kendi aralarındaki çekişmeler ile kimi Arap ülkelerinin meseleye bakış açılarındaki yanlışlar da etkili olmuştur. Her ne olursa olsun bize düşen görev mazlumun yanında yer almak ve onun hakkını, hukukunu gözetmektir. İsrail'in, 1967 Savaşı'nın ardından Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayarak saldırılarına devam etmesi, bölgedeki acıları derinleştirmiştir. Sadece 1948 ile 1967 yılları arasında 3,5 milyondan fazla Filistinli yurtlarından edilerek mülteci durumuna düşürülmüştür. Lübnan'ın 1982 yılındaki işgali sırasında Sabra ve Şatilla kamplarındaki binlerce savunmasız sivil Filistinli mültecinin hunharca katli dahi dünyayı durdurmak için harekete geçirmeye yetmemiştir. Filistin halkının intifada olarak adlandırılan İsrail saldırılarına karşı sivil itaatsizlik eylemleriyle kendini, evini, vatanını koruma mücadelesinin hep yanında olduk, olmayı da sürdüreceğiz. Sınırları hala belirsiz olan İsrail devleti, Siyonist hayaller peşinde koşan siyasetçilerin ve insanlığa karşı suç işlemeyi mubah sayan radikallerin elinde bir terör aygıtına dönüşmüştür. Fanatik Yahudiler, 1995'teki barış görüşmeleri sırasında Filistinlilere taviz vermekle suçladıkları kendi Başbakanlarını dahi öldürmekten çekinmeyecek kadar işi ileriye götürebilmişlerdir."
(Sürecek)