Aralarında eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın da yer aldığı, kritik görevlerde bulunan 64 kişinin, farklı isimlerle mahkemelerden alınan kararlarla dinlenmeleri tepkiyle karşılandı.
Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı Abdülkadir Selvi, adının dinleme listesinde neden yer aldığı ve neden dinlenildiği konusunda bir bilgiye sahip olmadığını belirterek, "Hangi suç kapsamında dinleme kararı alındığını ben de merak ediyorum. Ayrıca benim telefonumun IMEI numarası verilerek, emekli bir memur olan ağabeyim Hacı Ahmet Selvi adı ile dinlenilmişim. Ve bu dinlemenin ne kadar süre devam ettiği, dinleme kayıtlarının ne yapıldığı; imha mı edildiği, bir yerde muhafaza edildiği konusunda herhangi bir bilgim yoktur" dedi.
Selvi, kendisini dinleyenler hakkında suç duyurusunda bulunacağının ve konunun hukuki olarak takibini gerçekleştireceğinin altını çizerek, "En azından bu dinlemeler sona erdikten sonra, bu dinleme kayıtlarının imha edildiğine dair bana bilgi verilmesi gerekiyordu. O dahi yapılmadı. Bana karşı yapılan hukuksuzluğa, ben yine de hukuk içerisinde çare arayacağım. Mücadele edeceğim. Suç duyurusunda bulanacağım" ifadesini kullandı.
Selvi: "Türkiye'yi dinleme cehennemine çevirmişler"
Tevhit Selam Örgütü'nde de mankenden gazeteciye, laikten İslamcı'ya kadar çok çeşitli kesimlerden insanların dinlendiklerini anımsatan Selvi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada ise siyasetçilerden savunma sanayinin bel kemiğini oluşturacak insanlara, mankenlerden işadamlarına kadar hepsini bir araya getiremeyeceğiniz ithamlarla dinlemişler. CHP milletvekilini İBDA-C'den, gazeteci Ertuğrul Özkök'ü uyuşturucudan dinlemişler. Bunun, ne kadar hukuksuz, keyfi ama bir yapının çıkarlarına yönelik bir iş olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye'yi dinleme cehennemine çevirmişler. O nedenle yeni dinlemelerin çıkması sürpriz olmaz. Ama bu olay kanıksanarak, normal sıradan bir hadise gibi görülmemeli. Çok ciddi bir yasa dışı olayla karşı karşıyayız."
Selvi, Arzuhan Yalçın Doğan'ın İBDA-C'den, Tuğçe Kazaz'ın organize suç kapsamından, savunma sanayi projelerini yürütenlerin hiçbir örgüt belirtilmeden yapılan dinlemelerin stratejik bir hedefe yönelik olduğunu ortaya çıkardığını kaydederek, "Bu sürpriz de değil. Bu, artık hala gözlerini kapayıp gerçekleri görmek istemeyenler için ders olmalı. Savunma sanayi ile ilgili dinlemeler, bizim savunma sanayi projelerini yürüttüğümüz ülkelere kadar uzanacak bir etki alanına sahip. Örneğin, biz İsrail ile İHA projesini, Amerikalılar ile farklı projeleri yürütüyoruz. Bu projelerle ilgili sırların kimlerin eline geçtiğini bilemiyoruz. Bunun çok ciddi olarak bir başka ülke ya da ülkeler adına teknoloji casusluğu ve istihbarat paylaşımı gibi boyutları da söz konusu. Ciddi bir yargılama ile bunun ortaya çıkarılması gerekiyor" değerlendirmesini yaptı.
Hatipoğlu: "Benim için sürpriz olmadı"
Eski milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu, dikkatle incelendiğinde listede yer alan isimlerin bir çoğunun birbiriyle hiçbir ortak yanının olmadığının görüleceğini kaydetti. Çok farklı düşünce ve yapıda insanların benzer gerekçelerle dinlendiğinin tespit edilebileceğini ifade eden Hatipoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu olaya bakıldığında, Türkiye'nin gerçekten geçmişte çok ciddi badireler atlattığı, birçok masum insanın sudan gerekçelerle, temel hak ve özgürlüklerine saygısızca saldırıldığı görülebilecektir. Saadet Partisi içinde merhum Erbakan ile o dönemde yönetici olan iki kişinin daha değişik gerekçelerle dinlendiği görülmektedir. Hangi gerekçelerle, neden dinlendiğimizi doğrusu bilmiyorum. Ancak bu haber benim için sürpriz olmamıştır."
Kararlarda yer alan "terör" iddiasının bile yeterince büyük bir vahamet olduğuna dikkati çeken Hatipoğlu, "Bu ülkede Başbakanlık yapmış, 80 yıllık hayatı boyunca devamlı demokratik mücadeleden söz etmiş, antidemokratik yolların önünde en büyük engellerden biri olarak siyasette yer almış bir insanı terör şüphesiyle dinlemeye kalkışmak her şeyden önce hadsizliktir, edepsizliktir" değerlendirmesinde bulundu.
Bekaroğlu: "İnsanların mahremiyeti korunmalı"
Eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu da Türkiye'nin geçmişinde ve hala bu tür "kabul edilemez" hukuk dışı uygulamalar olduğunu ifade ederek, şunları söyledi.
"Paralel yapı dinledi, dikdörtgen yapı dinledi, şu yapı bu yapı... Türkiye'de neredeyse sokaktaki insan bile 'Bizi dinliyorlar mı?' muhabbeti yapıyor. Çok acı tabii. Türkiye'de hukukun işlemediğinin çok açık, net kanıtı bunlar. Paralel yapı kim, bilmiyorum ben. Paralel yapı da bunu yapmış olabilir, yıllardan beri çok sayıda insanın izinli ya da izinsiz dinlendiğini de biliyoruz. Bu konularla ilgili çok davalar açıldı ve açılabilir de."
Kendilerini kimin dinlediğini bilmediğini ifade eden Bekaroğlu, "Bu gazeteler bunları neden şimdi yayınlıyor, dün niye yayınlamadılar?" gibi çok sayıda soru olduğunu dile getirdi. Bekaroğlu, şöyle konuştu:
"Bu ülkede maalesef özgürlük alanları çiğneniyor, insan haklarına tecavüz ediliyor ve bütün bunlar da devlet bağlantılı olarak yapılıyor. Terör örgütü gibi suçlamalarla güvenlik öne çıkarılarak korumasız insanların hakları ihlal ediliyor. Çıplak gerçeklik budur. Bir hukuk devletinde bunlar asla kabul edilemez. Kim yapıyorsa bunlar cezalandırılmalı. Dinlemelere yol açan mevzuatlar, kanun neyse bu boşluklar giderilmeli. İnsanların mahremiyeti, özgürlük alanları korunmalı."
Ateş: "Gerekenin yapılması için başvuruya gerek var mı?"
Eski CHP Milletvekili Yılmaz Ateş de İBDA-C iddiası kapsamında mahkeme kararıyla dinlenmesine ilişkin, Türkiye'nin geldiği noktanın çok üzüntü verici olduğunu söyledi.
Devletin adeta sahipsiz olduğuna dikkati çeken Ateş, "Türkiye bütün gizli yapılanmaların cirit attığı bir ülke haline gelmiş, üzüntü verici bir olay, gülüyorum bu iddialara" dedi.
Ateş, şöyle devam etti:
"Şu devletin ciddiyetine bakın ki Meclis Başkanvekili yapmış, Cumhurbaşkanlığına vekalet etmiş biri olarak beni İBDA-C'li diye dinliyorlar. Buna nasıl, hangi hakim karar veriyor, hangi savcı böyle bir iddiada bulunuyor? Bunu yaparken ellerindeki deliller ne? Neye dayanarak bu yapılıyor? Böyle sorumsuzca bir şey olabilir mi? Bu iktidar buna nasıl göz yumuyor? Bunlar, Kurtuluş Savaşı başlamadan önce, bütün vatanseverleri Bekir Ağa Bölüğü denen bir kışlaya toplamışlar ve başlarında da Nemrut Mustafa Paşa, Divanı Harp gibi bir mahkeme kurmuşlar ve bütün yurtseverleri orada işkenceden geçirmişler, arkasından da Malta'ya bir kısmını göndermişler, bir kısmını idam etmişler. Şimdi günümüzde aradan geçen yüz yıl sonunda öyle anlaşılıyor ki 21. yüzyıl Türkiye'sinde de Nemrut Mustafa Paşa'nın Divanı Harbi kurulmuş, bütün vatanseverleri Bekir Ağa Bölüğü'ne doldurmaya kalkmışlar. Üzüntü verici bir durum, ciddiye alınır bir tarafı da yok bunun. Ciddiye almıyorum ama ülkemin içine düştüğü duruma üzülüyorum."
Ateş, olayın incelenmesi için başvuruda bulunup bulunmayacağına yönelik soru üzerine, "Her şey ortada. Bu hükümet benim de hükümetim, bu Başbakan benim de Başkanım, bu Adalet Bakanı benim de Adalet Bakanım. Kim yapmışsa bu bilgiler bunların elinde. Gerekenin yapılması için onun bunun veya bir başkasının başvurusuna gerek var mı?" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da bu durumlarla karşı karşıya kaldığını ve "Bunların hesabını soracağım" dediğini aktaran Ateş, "Bu ülkenin Genelkurmay Başkanını terör örgütü lideri olarak yıllarca içeri tıktılar ama bunlarla ilgili yapılmış bir tek işlem yok, böyle bir hukuk devleti olur mu? Üzüldüğüm nokta burası" dedi.
Daha önce de çok sayıda CHP milletvekilinin yine aynı yapı tarafından dinlendiğine ilişkin haberler çıktığını hatırlatan Ateş, bu dinlenen CHP milletvekillerinin çoğunluğunun Alevi kökenli olduğunu savundu.