Yazar Doğan Gürpınar’ın ‘Düne Veda’ adlı kitabı Etkileşim Yayınlarından çıktı. Doğan Gürpınar, kitabında 1980-2010 döneminde Türkiye’de Liberalizm’i ve onunla iç içe geçen demokratlığı ele aldığını belirterek, “Bu iki kavramı hem bir arada ve bağlantıları ile okumaya hem de iki kavram arasında nüansları itina ile vurgulama gayretindeyiz.” dedi.
Gürpınar, “Türkiye’de Liberalizm varlığından çok yokluğu ile malul bir ideoloji olmakla kitapta bu akım ve demokratlık da kendine özgü serencamı ve tezahürleri göz önüne alınmaktadır.” ifadesini kullandı. Gürpınar, şöyle devam etti:
“Demokratlık çok parti siyasetinin gelişemediği, otoriteryen rejimlerin tahakküm ettiği ve dolayısıyla siyasi mücadelenin herhangi bir ideolojiyi tatbik etmeye yönelik olmaktan çok, siyasi alanın özgürlük ve demokrasi taraftarlarıyla otoriteryen müesses nizamların savunucuları arasında temayüz ettiği ve soyut tanımlanmış özgürlüğe kavuşmanın, ana ve önemli siyasi gündem olduğu konjonktürlerde anlamlıdır. Bu da politika öncesi bir evreye referans verir.”
Demokratlığın demokrasiyi savunmayı ve çoğulculuğu esas aldığını aktaran Gürpınar, şunları kaydetti:
“Ancak ideolojilerin sonu masum ve nötr bir gözlemden ibaret değildir ve Daniel Bell’den Francis Fukuyama’ya ideolojinin sonunu ilan eden her isim yeni konsensüsün merkezini çok ayrı noktalarda işaretlemişlerdir. Bu kitapta demokratlık Türkiye’nin kendi şartları ve dinamiklerinde üretilmiş bir Liberalizm olarak değerlendirilmektedir. Solun geçerli bir rakip ve ideoloji olarak ortaya çıkmasının ise demokratlar için bir kaçış alanı yarattığına kanaat getirilmekte ve bu şekilde Liberalizm etiketinden, kendi nazarlarında uzak durarak temiz kalmayı başardıkları varsayılmaktadır.”
Gürpınar, “Bu kitap boyunca gösterilmeye çalışılacaktır ki Liberalizm Türkiye’de gerek sağda, gerek de solda negatif yüklü bir kavram ve değer olduğundan Liberalizm özellikle sol kökenli yeni entelijansiya tarafından bir öz tanım olarak benimsenmeyecek, bir nevi Liberal kavramını sahiplenmek kendi anlam dünyaları ve geçmişleriyle uyumsuz addedilerek sakınılacaktır. Aynı zamanda sol geçmişlerinin anlam dünyası üzerinden demokrat kavramını adeta kendi kendini açıklarmışçasına kullanmayı tercih edecektir.” dedi.
Doğan Gürpınar, Türkiye’nin entelektüel hayatına ve siyaset dünyasına demokratlığın 2000’lerden önce muğlak bir terim olarak girdiğini vurgularken, “2000’lerin ikinci yarısında somutlaşmış bir tabir olarak belirli bir ideolojik siyasi çizgiyi nimsemiş bir entelektüel çevreyi tanımlar şekilde kullanımı yaygınlaştı. Biz ise bu kitapta demokratlık kavramından hareketle, 2000’lerdeki bu Türkiye’ye özgü siyasal ve ideolojik pozisyonun oluşum ve gelişim sürecindeki izleklerin izini sürmeyi hedefledik.” açıklamalarında bulundu.