Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Anayasanın emri hükmünce, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Bakanlar Kurulu Toplantısı'nı uygun buluyoruz. Bundan istifade edeceğimizi de ümit ediyoruz" dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından, gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Arınç, 2014 yılının son Bakanlar Kurulu Toplantısı'nı yaptıklarını belirterek, toplantıda Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında kurulan 62. Hükümet'in güven oylamasını aldığı günden bu yana yapılan çalışmaları, bunların gerçekleşme oranları ve yeni yıla dair beklentilerin ele alındığını söyledi.
Bu hafta yeni umutların, yeni heyecanın, beklentilerin olduğu bir yıla girildiğini belirten Arınç, 2015 yılının ülkeye, millete ve insanlığa hayırlar getirmesi dileğinde bulundu.
Yeni yılda, ilk Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın 5 Ocak’ta, bir sonraki toplantının 12 Ocak’ta yapılacağını belirten Arınç, 19 Ocak’ta da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplantı yapacaklarını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bu, belki yeni Cumhurbaşkanımız seçildikten sonra yapılan ilk Bakanlar Kurulu Toplantısı olacak. Önemli bir toplantı olduğunu düşünüyorum. Hem Bakanlar Kurulu açısından hem kamuoyu hem milletimiz açısından bu toplantıya özel bir önem verileceğini de düşünüyorum. Şüphesiz bu toplantı, yapılabilir. Anayasamız hatta bunu görev olarak Cumhurbaşkanına yüklemektedir. Anayasamızın 104. maddesinin b fıkrasında Sayın Cumhurbaşkanını yürütmeye ait görev ve yetkileri kısmında bildiğiniz gibi gerekli gördüğü hallerde, Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak, görevi de kendisine verilmiştir. Esasen Sayın Cumhurbaşkanımız da hem seçilmeden önce hem seçildikten sonra bu tür toplantıları yapmanın uygun olacağını ifade etmişlerdi. Biz de doğrusu Anayasanın bu emri hükmünce, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Bakanlar Kurulu Toplantısı'nı uygun buluyoruz. Bundan istifade edeceğimizi de ümit ediyoruz.
Şüphesiz Anayasanın verdiği bu yetki, özellikle muhalefet partileri tarafından istismar edilmektedir. Farklı açılarda değerlendirilmektedir. Farklı anlamlar yüklenmektedir. Ancak Anayasanın hükmü gereğince Sayın Cumhurbaşkanımızla ilk defa halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanı olarak bu yetkilerini kullanmakta takdir edilecek davranış biçimindedir. İnşallah 19 Ocak’ta, sanıyorum ki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda bu toplantımız yapılacaktır."
"Sayın Cumhurbaşkanımızın elbette hakkıdır"
Arınç, 19 Ocak'ta yapılacak Bakanlar Kurulu Toplantısı'nı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu'nun birlikte kararlaştırdığını kaydederek, şöyle devam etti:
"Toplantı, 5 Ocak tarihi üzerinde Sayın Başbakanın daha sonra benim söylediğim bazı sözlerin bu kapsamda gerçekleştiğini hepimiz görüyoruz. Bakanlar Kurulunu toplantıya davet etmek, kendi başkanlığı altında bu toplantının yapılmasını talep etmek, Sayın Cumhurbaşkanımızın elbette hakkıdır. Bunu Sayın Başbakanımız ve kendilerinden başka açıklayacak veya yorumlayacak bir başka kişinin olması da doğru değildir.”
Türkiye-Irak ilişkileri
Başbakan Yardımcısı Arınç, geçen hafta Ankara’ya gelen Irak Başbakanın ziyaretinde, yıllar sonra iki ülke arasında yüksek düzeyli işbirliği konseyi toplantısının yapıldığını anımsatarak, “Maliki döneminde maalesef gerileme gösteren Irak-Türkiye ilişkileri, yeni hükümetin kurulması, yeni cumhurbaşkanının seçilmesi, yeni meclis başkanının seçilmesiyle de, bizim açımızdan da onlar açısından da olumlu bir sayfa açıldı. Yeni ilişkilerimiz daha güçlü biçimde kurulmuş oldu" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ocak ayı içinde Irak’a bir ziyaret planladığını bildiren Arınç, şöyle devam etti:
"Irak hükümeti ile yeniden güçlü şekilde ilişkilerimizin kurulmuş olmasından elbette memnunuz. Irak ile aynı coğrafyayı paylaşıyoruz, aynı kaderi paylaşıyoruz. Irak’ın toprak bütünlüğüne elbette bütün siyasi egemenliğine sahip çıkan ülke olarak Türkiye’nin bu ilişkileri tekrar güçlü şekilde tesis etmesinin faydalı olacağını düşünüyoruz. Farklı ülkelerden de ziyaretler yapılmıştı. Sayın Başbakanınız da Makedonya’ya resmi ziyarette bulundu. Bu ziyaretler devam edecek. Ocak ayı içresinde de henüz tarihleri kesinleşmemekle birlikte birkaç ülkeye sayın başbakanımızın ziyaret yapacağını söyleyebilirim.”
Arınç, toplantıda Başbakan Davutoğlu’nun, yurt içi gezileri, katıldığı kongreler ve temasta bulunduğu kişilerle ilgili sunumu olduğunu, bakanların kongreler, siyasi çalışmalar, yurt dışındaki faaliyetleriyle ilgili bilgilendirmede bulunduğunu ve kendisinin de Kuveyt ziyaretiyle ilgili bilgi sunduğunu anlattı.
Ülkede üzüntüye neden olan üzücü bazı olayların da yaşandığını, bunlardan birinin feribot kazası olduğunu dile getiren Arınç, “Feribot kazasında yolcu listesinde bulunan Türk uyruklu vatandaşlarımızın tamamının salimen kurtulduğunu söyleyebilirim. Onun dışında yine bir yük gemisi, maalesef iki vatandaşımızın hayatına mal olmuştur. Televizyonlardan da izlediğimiz kadarıyla kötü hava şartlarında bir çarpma neticesinde 11 kişilik mürettebattan 2 kişi yaşamını yitirmiş, 4’nün kayıp olduğu haberler var. Bu konudaki çalışmalar sürdürülüyor” diye konuştu.
Geçen hafta içerisinde, sosyal hizmetleri kanunu kapsamında yetiştirme yurtlarında yetişen gençlerden 18 yaşını dolduran 2 bin 375 kişinin kamuya atandığını, kalan 2 bin 188 kişi için önümüzdeki nisan ayında yeniden atama yapılacağını bildiren Arınç, “Özellikle kimsesiz çocuklarımızın sığındığı ve 18 yaşını bitirerek ayrıldığı yurtlardan çıkan evlatlarımızın şu ana kadar 12 yıl içinde hükümetlerimiz döneminde 16 bin 792 kişinin atanması yapılmıştır. Geçtiğimiz günlerde sayın Başbakanımızın katıldığı törenle 18 yaşını dolduran 2 bin 375 kişinin kamuya atamasını gerçekleştirmiştir. Bu gençlerimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Önemli bir konu, bu şekilde hayata geçirilmiş oldu” dedi.
Cizre’deki olaylar
Arınç, toplantıda, Cizre’de yaşanan olayların da ele alındığını, bu olayla ilgili İçişleri Bakanlığı ve valiliklerden gelen bilginin değerlendirmesinin yapıldığını belirterek, şunları kaydetti:
“27 Aralık 2014 Cumartesi akşamı 03.30’dan itibaren Cizre'de meydana gelen olaylarda maalesef 3 kişi hayatını kaybetti, 5 kişi yaralandı. Bunların tedavileri devam ediyor. Gerekli müdahaleler yapıldı. Güvenlik önlemleri alındı. Bu arada kırsaldan Cizreye girmeye çalışan 2 örgüt mensubu da yakalanmış oldu. Şu anda Cizre’de olayların yaşandığı günlere hitaben olumlu noktada, asayişin tamamen sağlandığını söyleyebilirim. Bu olayların elbette farklı sebepleri de olabilir. Bunlardan birkaç tanesini saymam mümkün olacak. Bu olaylar, yıllardır terörden beslenenlerin, terörü bir rant olarak görenlerin eski alışkanlıklarından vazgeçmemek için ayak sürüdüklerini, PKK içinde derin yapılanmalar olduğu, çözüm sürecindeki ilerlemelerin bu derin yapıları rahatsız ettiğini, son derece otoriter yapıya sahip örgütün bölge genelinde değişik sese ve renge tahammül edemediklerini gösteriyor."
"Biz bütün kurum ve kuruluşlarımızla olaylara müdahale ettik, durumu kontrol altına aldık" diyen Arınç, "Elbette Çözüm Süreci'nin bu tür olaylardan etkilenmemesi için bugüne kadar sürdürdüğümüz kararlı tavrımızın devam etmesi konusunda mutabakata vardık” ifadesini kullandı.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi
Arınç, bir gazetecinin "Bir önceki MGK'da özellikle bazı yapılanmalar tehdit olarak belirlenmişti. Bu çerçevede kırmızı kitapta da bazı değişiklikler olacağı söylenmişti. Cumhurbaşkanı da Bakanlar Kurulu'nda böyle bir karar alındığını ifade etmişti. Bu karar alındıysa MGK'nın gündeminde olacak mı?" yönündeki sorusuna yanıt verirken, bu toplantılarda konuşulan bilgilerin, toplantı sonunda bildiri halinde kamuoyuna yayımlandığını anımsattı.
Arınç, "Bahsettiğiniz gündemle ilgili olarak o tarihte açıklanan bildiriye bakarsak bunun işaretlerini görebiliriz. Bakanlar Kurulumuz da alınan kararlar doğrultusunda her zaman çalışmalarını yapar ve yapmaktadır, ancak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin değiştirilip değiştirilmeyeceğini sordunuz. Bu konuda Milli Güvenlik Kurulu'nda bir gündem maddesi olduğunu zannetmiyorum. Bu konuyu çalışmak ve belirlenen konular üzerinde bir neticeye vardıktan sonra belki Milli Güvenlik Kurulu'nda bunu konuşmak icap edebilir" diye konuştu.
"Benimle ilgili olarak konuşulan bu konuda artık gına geldi"
Bir gazetecinin "Sizin de bazı açıklamalarınız olmuştu paralel yapı noktasında. Size yönelik daha önceki suikast iddialarıyla birlikte kozmik oda konusunda bazı şüpheleriniz olduğunu söylediniz. Elinizde bir veri ya da bir bilgi mi var?" şeklindeki soru üzerine, geçenlerde bir haber kanalında bu konuyu detaylı şekilde açıkladığını aktardı.
"Neredeyse 5 seneyi bulan bir zaman sürecinde benimle ilgili olarak konuşulan bu konuda artık gına geldi" ifadesini kullanan Arınç, "Şu açıdan: O tarihten bu yana kaç tane savcının elinden geçti bilmiyorum. Neler toplandı, yeterli mi değil mi, dava niçin açılmadı veya niçin takipsizlik kararı verilmedi? Ben de sizin gibi dışarıdan takip ediyorum" diye konuştu.
Bu konuda bazı milletvekillerinin Adalet Bakanı'na sözlü, yazılı soru önergeleri verdiklerini, onlara verilen cevapların, soruşturmaların gizli olduğu, adli konularda da başka hiçbir kurum veya kişi ve kuruluşun bilgi talep etmemesi yönünde olduğunu ifade etti.
Merak etmekle birlikte bu konuya da müdahil olmadığını, olamadığını ifade eden Arınç, çünkü herhangi bir savcıyı, başsavcıyı arayarak, "bu iş ne oldu?" demesinin belki mümkün olduğunu ancak bunun yanlış anlaşılabileceğini düşündüğünü kaydetti.
Arınç, şöyle konuştu:
"Bizler kamuoyunun önünde olan insanlarız. Acaba ne söylemek istiyor, neyi öğrenmek istiyor, acaba bir talimat mı veriyor? Böyle bir dedikoduya yol açmamak için ben bu olaya bakan hiçbir savcıyı tanımam, hiçbirisiyle de görüşmem olmadı.
Şimdi 5 sene oldu. Niçin bu dava açılmadı veya niye bu dosya kapanmadı? Bunu düşündüğüm zaman içimde bir kuşku oluşuyor. Bu, sadece bende mevcut olan bir endişedir, bir tedirginliktir, bir kuşkudur. Yani Türkiye'de her olay, aradan bu kadar zaman geçtikten sonra aydınlanabilir. Bununla ilgili elde yeterli bilgilerin de olması doğaldır. Peki nedir bu başıma gelen? Eğer bu konu henüz kapanmayacaksa o zaman ben farklı düşünmeye başlıyorum. Bir devlet içindeki paralel yapılanmaların içine karıştığı bazı olaylar var. Bunların bir kısmı yargıdadır, bir kısmı soruşturmadadır ve eğer bu olay sebebiyle devletin gizli kalması gereken bilgilerine, belgelerine kozmik odanın aranması suretiyle girilmiş ve benim olayın hiç ilgisi olmayan başka konularda bir takım dokümanlar elde edilmiş ve bunlar da kullanılmış olabilir mi? Benim ismim üzerinden böyle bir soruşturmaya başlanılmış ama başka amaçlarla bu iş başka noktalara çekilmiş olabilir mi?
Bunu herkesin düşünebileceğini tahmin ediyorum ben de böyle bir kuşkuyu yaşadığımı söyledim ama umarım bu sadece bir kuşku olarak kalır ve yakın zamanda bu dosya bir şekilde kapanır. Ya dava açılmak suretiyle ya da takipsizlik kararı verilmek suretiyle. İkisine de saygı duyacağım. Yeter ki her gün dedikodu, her gün ileri geri sözler her gün yalan yanlış bir takım suçlamalar olmasın. Ben bu işin mağduru durumuna geldim. Dolayısıyla o tarihten bu yana emekli olan subaylar vardır, belki hayatını kaybetmiş insanlar vardır. Eğer bir komploya gidilmişse bu komplo benim ismim üzerinden yapılmışsa bunu affetmem mümkün değil. Ben adaletin her şeyi bütün gerçeğiyle ortaya çıkaracağına inanıyorum. İçimdeki bir kuşkuyu ifade etmiştim. Bunun ötesinde de bir bilgiye sahip değilim."
Maden işletmelerine yönelik destek
Bir basın mensubu, devletin redevans sözleşmesi imzaladığı maden işletmelerine yönelik desteğinin içeriğini sorması üzerine Arınç, devletin bir kömür madeniyle ilgili madeni işleten firmaya belli zamanda, belli miktarda ve belli ücret karşılığında kömür alım sözleşmesi imzalamış olabileceğine dikkati çekti.
Söz konusu sözleşmeler imzalanmadan önce madeni işleten firmanın işçilere vereceği ücreti, işçilerin çalışma saatini ve madendeki rezerv durumunu bildiğine dikkati çeken Arınç, şöyle konuştu:
"Şimdi o tarihte bu şartlar ve ölçüler içinde bu anlaşmayı imzalamış olan işveren tarafına biz yeni bir kanuni düzenlemeyle ek mali külfetler getirdik. Adam o zaman, 'ben bin 200 lira ücret ödeyeceğim' diye düşünmüşse şimdi 2 bin liraya yakın ücret ödemesi lazım. '40 saat çalıştıracağım' diye düşünmüşse şimdi 35 saat çalıştırması lazım. Bütün bunların yanında maliyetleri artıran, girdileri artıran yeni şartlar oluşmuştur. İşverenlerin hepsini lütfen kötü niyetli olarak düşünmeyin, bunların içerisinde gözyaşıyla 'ben bu madeni kapatmak zorundayım çünkü rezerv ve yaptığım sözleşme sizin mali külfeti karşılayamıyor. Ben birikmiş olan alacaklarınızı veriyorum ve bu madeni kapatıyorum diyenler' var. Dolayısıyla o sözleşme o günkü şartlarda ne kadar geçerliyse bugün yeni şartlar da o kadar ek külfet gelmiş demektir. Devlet bunu vicdanlı bir devlet olarak düşünüyor. Bu işyeri açık kalsın, bu ek mali külfetlerin karşılığını biz karşılayalım diye düşünüyor. Elbette bunu TBMM Genel Kurulunun değiştirme ve aynen kabul etme yetkisi var."
"Danıştayın kararı dosya olarak ait olduğu mahkemeye gidecektir"
Danıştay 10. Dairesi'nin, Fethullah Gülen'in pasaportunu iptal eden Erzurum Valiliği işlemini iptal eden Erzurum 2. İdare Mahkemesi'nin kararını bozmasıyla ilgili soru üzerine Arınç, "Erzurum İdare Mahkemesi'nin verdiği kararı Danıştay bozmuştur. Yani zamanında alınan pasaport için gerekli şartların bugün mevcut olmadığına karar vermiş. Özetle söyleyeyim: Danıştayın bu kararı, dosya olarak ait olduğu mahkemeye gidecektir. Mahkeme uyarsa ne ala, uymaz eski kararında ısrar ederse o zaman da Danıştay idare dava dairelerine gidecektir. Henüz bu kararın kesinleşmemiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim" yanıtını verdi.
Arınç, Gülen ile ilgili Kırmızı Bülten çıkartılması konusunda gelinen son noktanın ne olduğunun sorulması üzerine ise şunları kaydetti:
"Kırmızı Bülten konusu da savcının talebiyle sulh ceza hakiminin verdiği kararlar Adalet Bakanlığımıza gönderildiğini biliyoruz ama Sayın Bakanımız henüz bu kararın kendilerine gelmediğini ifade ediyor. Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer ilgili mevzuata böyle bir talebin Bakanlığa ulaşması halinde yapılacak işlemler de bellidir. Bu işlemler karşısında elbette gereği en kısa sürede yerine getirilecektir."
Kişisel Verilerin Korunmasıyla İlgili Kanun Tasarısı
AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır'ın Bakanlar Kurulu Toplantısı'nda bilgiler verdiğini dile getiren Arınç, Kişisel Verilerin Korunmasıyla İlgili Kanun Tasarısı'nın Meclis'e sevk edildiğini hatırlattı.
Tasarıyı "son derece olumlu" olarak nitelendiren Arınç, "Aynı zamanda AB müktesebatı içerisinde de yerine getirmemiz bir görevdir" dedi. Tasarıyla ilgili başta CHP Grup Başkanvekili Levent Gök'ten olmak üzere, "Tekrar toplu halde fişlemeler yapılacaktır, eski günlere dönülecektir" yönünde açıklamaların olduğunu ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"Bu bilgisizlikten kaynaklanıyor. Kişisel verilerin korunması kanunu aslında özel hayatın gizliliğini ve şahsi bilgilerin muhafaza edilmesinin, başkalarının eline geçmemesini amaçlayan bir sistemdir. AB müktesebatı içerisinde de Türkiye'nin üzerine bir görev olarak yüklenmiştir. Kanunun içeriğine bakmadan, sevk edilme amacını dikkate almadan bunu bir 'fişleme' olarak kamuoyuna takdim etmek fevkalade yanlıştır, bu yanlışlığı ifade etmek istiyorum. Görebildiğimiz kadarıyla Grup Başkanvekili Levent Gök, 'Türkiye'yi muhaberat devletine götürür, devlet eliyle herkes fişlenir, asıl amaç muhalefeti sindirmek' gibi slogan bazı açıklamalar yapmış ve hükümeti eleştirdiğini zannetmiştir. Onlar da incelediğinde göreceği gibi biz mutlaka sevk ettiğimiz kanun tasarısının kamuoyuna yansıyan bazı yanlış haberlerin aksine bireylerin özel hayatının gizliliğini teminat altına almak amacıyla hazırlandığını söyleyebilirim. Bizim için önemli olan budur. Bugün de şikayet ettiğimiz, eksikliğini en çok hissettiğimiz konulardan birisidir. Özel hayat maalesef taarruz altındadır. Biz buna karşılık insana endeksli bir siyaseti seçmiş olan hükümet olarak özel hayatın gizliliğini teminat altına almaya çalışıyoruz."
Kanunun yürürlüğe girmesinin vatandaşların özel hayatlarının gizliliği ve korunması ile AB süreci bakamından da önemli olduğunu belirten Arınç, "Anayasa değişikliğine 2010 yılında 'Hayır' oyu verdikleri için CHP'liler, içeriğini de bilmiyorlar" dedi.
Söz konusu değişiklikle kişisel verilerin korunmasının anayasal görev haline geldiğini belirten Arınç, "Kanun kapsamında öngörülen bireylerin sağlık, etnik köken, dini inançları, özel nitelikli kişisel verilerine ilişkin herhangi bir şikayet, başvuru ve rahatsızlıklarını iletebilecekleri bir kurulun oluşturulması oldukça önemli bir adımdır. Kişisel verilerin korunmasıyla ilgili kanun, çağdaş hukuk normları içerisinde ve insanların özel hayatının korunmasını amaçlayan fevkalade olumlu bir kanun tasarısıdır. Meclisimizde öncelikli olarak görüşülecektir. Bu sırada da olumlu katkılar da yapılırsa bunlara da minnettar kalacağımızı söyleyebilirim" ifadesini kullandı.
"Uygun görüldü, imzalanıyor"
Toplantıda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın da sunum yaptığını bildiren Arınç, maden kanunu üzerindeki çalışmaların tamamlandığını belirtti. Onunla ilgili geniş bir sunum yapıldığı bilgisini veren Arınç, "Uygun görüldü, imzalanıyor ve TBMM'ye sevk edilecek" diye konuştu.
Kanunda maden işçileri ve işletmecilerinin "dört gözle beklediği" bir konunun da yer aldığını ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
"Soma'da yaşanan olaydan sonra Ermenek de onunla bağlantılı olarak bir kanun haline gelecek ve kömür madenlerinde çalışanlarla ilgili olumlu bazı yasa değişiklikleri yapıldı, Soma örnek alınmak suretiyle. Fakat bunlar iş verenler açısından yeni mali külfetler getirdi. Bu mali külfetler karşısında önceden sözleşme imzalanmış olanların yürürlükte kalması imkansız hale geldi. Çünkü masrafları kaldıramayacaklarını ifade ettiler, işçilerin tazminatlarını vermek suretiyle madenlerini kapattılar ve kapatacaklarını da teyit ettiler. Bu durum yeni işsizliklere yol açabilir ve maden çalıştırıcılarının ekonomik olarak zararlarını öngörebilir diyerek, hükümetimiz o kanun geçerken yapamadığı düzenlemeyi şimdi iki tarafı da tatmin edecek düzeyde bu kanun içerisine yerleştirildi. Bu maddeyle düzenlemek istediğimiz şudur: Getirilen düzenlemeler neticesinde kamu kurum ve kuruluşlarınca daha önce yapılmış ve sözleşmeleri bağıtlanmış ihalelerin sözleşmelerine bu kanun çıktıktan sonra, yani 10 Eylül 2014 tarih ve 6552 sayılı Kanun ile getirilen külfetlerin çalışma saatlerinin düşürülmesi, yeraltı maden işçisinin ücretlerinin artışı, yılık izinlerin artması gibi maliyetlerin bu ölçüde yükselmesinin karşılığında bu sözleşmeleri imzalayan iş verenlere fiyat farkı olarak ödenebilmesine imkan tanınması ve devam eden sözleşmelerin uygulanabilir olması da amaçlanmaktadır. Hakkaniyete uygun bir düzenlemeyi kısa sürede yapacağımızı ve işçilerimizin işsiz kalmayacaklarının müjdesini de vermek istiyorum."
Kredi veburs miktarı artıyor
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın da sunum yaptığını dile getiren Arınç, Kredi ve Yurtlar Kurumunca yüksek öğrenim gören öğrencilere kredi ve burs verildiğini hatırlattı.
"Bunlarda bu yıl itibarıyla göreceli bir artış yapıyoruz. 2014'te kredi ve burs miktarı aylık 300 lira iken 2015'te 330 liraya yükseltiliyor. Yüksek lisans öğrencilerine 660 lira, doktora öğrencilerine 990 lira ödenecektir" diyen Arınç, Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarındaki öğrencilere sağlanan beslenme yardımının günlük 7 lira 30 kuruştan 2015'te 8 liraya yükseltileceğini söyledi.
Bunların öğrenciler için sevindirici bir haber olacağına yönelik düşüncesini paylaşan Arınç, "Artışları küçük görebilirler ama öğrencilere kredi, burs ve beslenme yardımı yanında yaptığımız bütün sosyal hizmetleri 2002 ile kıyasladığınız zaman bugün geldiğimiz nokta fevkalade yüksek bir artış noktasıdır" diye konuştu.
Kamu Akaryakıt Alımlarının Rasyonelleştirilmesi Projesi
Arınç, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in de sunum yaptığını belirterek, anlattığı konunun Türkiye'de bir devrim niteliğinde olacağını söyledi. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun dönüşüm kapsamında projeler açıklamaya devam ettiğini hatırlatan Arınç, şunları kaydetti:
"Bunlardan bir tanesini Maliye Bakanlığımız hayata geçirecek. Bu da Kamu Akaryakıt Alımlarının Rasyonelleştirilmesi Projesidir. Burada israfı önlemek istiyoruz. Rasyonel biçimde akaryakıt kullanımını teşvik etmek istiyoruz. Kamuda akaryakıt kullanımı son yıllarda 4 ila 5 milyar arasında bir masrafı getirmektedir. Bunun ne kadar yüksek bir maliyet olduğu elbette bilinecektir. Bu politikamızın temelinde israfın önlenmesi, verimlilik artışının sağlanması, harcama programlarının önceliklendirilmesi, harcamaların kontrol altında tutulması var."
Bu kapsamda kamu kurumlarının ve harcama birimlerinin benzer veya aynı ihtiyaçları için ortak alım yönteminin yaygınlaştırılacağını bildiren Arınç, şöyle devam etti:
"Kamuda ortak ihtiyaç konusu alımlar için yeni modeller geliştirilecek, merkezi tedarik ve ortak alım konusu yeniden ele alınmış olacaktır. Bugüne kadar var olan uygulamada kuruluşlar ayrı ayrı ihaleye giriyor veya limite göre doğrudan temin ediyorlar. Burada hem emek ve zaman kaybı oluyor hem de daha yüksek maliyete yol açıyoruz. Yıllara göre yakıt bütçelerimiz var, 2011'de 3,9 milyar 2012'de 4,5 milyar 2013'te 4,8 milyar, biz ortalamasını 4 ila 5 milyar olarak görüyoruz. Bu yeni modelimizde de tüm kamu akaryakıt ihtiyaçlarının toplu tedarik edilmesine yönelik bir sistem geliştirilecek, taşıt, müşteri tanıma, akıllı kart gibi elektronik sistemlerde hızlı ve kolay teminin sağlanması yoluna gidilecek. Bunun için sadece Devlet Malzeme Ofisi değil petrol satışı yapan tüm şirketler de dikkate alınmak suretiyle rekabeti geliştireceği, iskontoyu daha yükseltici bir sistem içinde akaryakıt pompa satış fiyatları üzerinden büyük bir indirim de temin edilmiş olacaktır."
Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun toplantıda tarih ve kültür açısından önemli bir projeyi gündeme getirdiğini ifade eden Arınç, "Sakarya Meydan Muharebesi'nin geçtiği yerde 138 hektar büyüklüğünde, binlerce dönüm bir arazi üzerinde biz Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı inşa edeceğiz" diye konuştu.
Önemli olarak nitelendirdiği projeyle ilgili maket halinde Bakanlar Kuruluna sunum yapıldığını bildiren Arınç, projenin süratle başlanması konusunda fikirlerin bildirildiğini de sözlerine ekledi.