Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç bugünkü yazısında eylemlerin sosyolojisinin doğru anlanması gerektiğini söyleyerek her toplumsal harekette “iç ve dış mihraklar” bulunabileceğini sonucu tayin edenin toplumsal hareketin sosyolojik, politik ve toplumsal dokusu olduğunu söyledi. Bulaç'ın "Anlamak" başlıklı yazısı şöyle:
Her toplumsal harekette ideolojik ve illegal örgütler, marjinal gruplar, devletlerin ajan provokatörleri, kısaca “iç ve dış mihraklar” yer alır. Önemli olan bu mihrakların kitleleri yönlendirip manipüle etmek istemeleri değil, kitleleri mobilize etme kapasiteleri ve hedeflerini ne kadar gerçekleştirebildikleri konusudur.
Mihrakların donanımları, tecrübeleri ve maharetleri ne kadar gelişmiş olursa olsun, sonucu tayin eden faktör toplumsal hareketlerin sosyolojik, politik ve yapısal dokusudur.
Taksim merkezli olaylarda iç ve dış mihraklar tabii ki rol almış olabilir. Anlaşıldığı kadarıyla R. Tayyip Erdoğan’ı bir şeylere, belki dış politikasını değiştirmeye zorlamak istiyorlar. Bir sonraki aşamada onu yerinden etmeyi deneyeceklerdir. Sandıkta değil, sokakta. Yalçın Akdoğan, gelişigüzel “Başbakan’ı onlara yedirtmeyeceğiz” demedi. Başbakan’a böylesine kuvvetli mesajlar vermeye çalışanlar da zannedildiği gibi komşular değil, küresel müttefik güçler veya onların bir kanadı. Ben kişisel olarak hedefin hükümet veya AK Parti değil, kişi olarak R. Tayyip Erdoğan olduğunu sanıyorum.
Mihrakların her birinin kendine ait bir hedefi var. Ama yayılma potansiyeli yüksek bu toplumsal hareketi sadece örgütlerin ve mihrakların tertip ve maharetine bağlarsak, hem kendimizi yanıltmış hem asıl odakların komplolarına hizmet etmiş oluruz. Çünkü asıl toplumsal gerçeğe, içten içe işleyen dinamiklere basiretimizi kapatmış oluruz. Taksim merkezli hareketin toplumsal yapısına baktığımızda eyleme katılanların üç ana gruba ayrıldığını görmek mümkün. Her grubun kendine göre bir yeri ağrıyor.
a) Bireysel mutsuzlar, gayri memnunlar, kızgınlar: Bunlar ağırlıklı olarak genç, eğitimli, kentli, teknoloji ve elektronikle arası gayet iyi; pahalı zevkleri olan, modern ve postmodern kültürü tüketmeye hayli istekli bireylerden oluşuyor. Hızlı büyüme gösteren ekonomiden hak ettikleri payı alamadıklarını, bu yüzden modern özgürlüğü ve kültürü satın alıp tüketecek paraları olmadığını düşünüyorlar. Bir bölümü de zengindir, beyazdır ama başka sebepler dolayısıyla stres, öfke biriktirmiş bulunuyor. Kitlesel protestolara katılmak onları fazlasıyla rahatlatıyor. Bunlar hafta boyu seçkin mesleklerinde çalışıp hafta sonu tuttukları takımın formasını giyip holiganlaşanlar gibi, gündüz işlerinde çalışıp gece Taksim’de eyleme katılıyor, karşı oldukları bir dünyayı protesto ediyorlar.
b) Çarşı: Beşiktaş taraftarlarında simgeleşen bu gruptakiler orta sınıfın orta ve alt katmanına doğru inen, neoliberal politikalardan büyük zarar gören, AVM’ler açıldıkça işlerini kaybeden esnaf, dar gelirli memur, sendikasız ve sosyal güvencesiz işçi, taşeron mağduru, asgari ücretli veya işsiz yığınlardır. Bu gruptakiler “sahici toplumsal katmanlar”dır, marjinal değildirler ve Marxist örgüt geleneği dışında yakıp yıkmaya, vandalizme, anarşiye, polise taş atmaya, kamu binalarını tahrip etmeye karşı çıkarak adaletsiz bir düzeni protesto ediyorlar. Çarşı grubunun sözcüsü Özgür şöyle diyor: “Yaşamak, muktedire karşı direnmektir.”
c) Öteden beri sorunları olan, her nedense makul ve haklı talepleri karşılanmayan; Son Suriye olayında iyice düş kırıklığına, hatta kaygıya kapılan ve 3. Köprü’ye “Yavuz Sultan Selim” isminin verilmesiyle iyice öfkeleri kabaran Alevi kesimler.
Vandal, tahripkâr küçük gruplar hariç, gösterilere katılan ana gövdenin sosyolojisi ve sosyo-politik profili bu. Elbette iç ve dış odakların provokasyonlarına karşı gerekli tedbirler alınmalı. Ama bu toplumsal hareket ve protestonun sosyolojisini de doğru anlamalı. Sosyolojinin politikayı değiştirme gücü var.