Cezaevlerinde bu yılın Ocak ayı itibarıyla tutuklu 27 bin 563 kişinin 149'u 5 yılın üzerinde tutuklu bulunuyor. Bu 149 kişi arasında, yerel mahkemede haklarında karar verilen ancak Yargıtay'daki temyiz aşaması devam eden ve "hükmen tutuklu" veya "hüküm özlü" denilen tutuklular da yer alıyor. Yeni düzenlemeyle yerel mahkemedeki yargılamaları devam eden ve 5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunanların tahliye edilmesi gündeme gelecek ancak yerel mahkeme yargılaması biten ve temyiz aşaması başlayan tutukluların durumu tartışma konusu.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, 2005'de yürürlüğe girdi. Ancak Kanun'un 12. maddesiyle, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) tutukluluk sürelerini belirleyen maddesinin 31 Aralık 2010'da yürürlüğe gireceği hükme bağlandı. CMK'nın yürürlüğe giren 102'nci maddesinde, ''Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerdetutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez'' ibareleri yer aldı.
Bu hükümlere göre, mahkemeler bu maddede belirlenen azami tutukluluk süresini aşan tutukluları o günden itibaren tahliye etmeye başladı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de 3 Ocak 2011'de, aralarında terör örgütü Hizbullah'ın liderlerinin de bulunduğu bazı sanıkları tahliye etti. Daire, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesinde tanımlanan örgütlü suçlardatutukluluk süresinin en fazla 10 yıl olabileceğine hükmetti. Tahliye edildikten sonra adli kontrol kapsamına imza atmadıkları belirlenen Hizbullah üyeleri hakkında yakalama kararı çıkarıldı ancak evlerine baskın yapılan kişiler bulunamadı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2011 kararı
Bu olaylar üzerine tahliye kararları kamuoyunda yoğun eleştirilere neden oldu. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 12 Nisan 2011'de başka bir davada aynı konuyu görüştü. Kurul'un oy çokluğuyla aldığı kararda, tutukluluk sürelerinin hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen sürenin dikkate alınması benimsendi. Yerel mahkemece hükmün verilmesinden sonra tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle temyizde geçen sürenin makultutukluluk hesabına katılmamasına hükmedildi.
Kurul kararında, "Tutukluluk sürelerinin hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen süre dikkate alınmalı, buna karşın yerel mahkeme tarafından hükmün verilmesinden sonra tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle temyizde geçen süre hesaba katılmamalıdır. Zira, hakkında mahkumiyet hükmü kurulmakla sanığın atılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkumiyet hükmü olmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de AİHS'nin 5. maddesinin uygulamasına ilişkin olarak verdiği kararlarda tutuklulukla ilgili makul sürenin hesabında, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmünden sonra geçen süreyi dikkate almamaktadır" denildi.
Yapılacak yeni düzenlemede, 5 yıllık tutukluluk hesaplanırken Yargıtay'ın mahkemeleri bağlayan bu kararı da masaya yatırılacak. Hükümet düzenleme yaparken Yargıtay'ın bu kararını esas alırsa, haklarında yerel mahkeme yargılaması devam edenler tahliye olabilecek. Haklarında yerel mahkemece karar verilip temyiz aşaması süren ve yerel mahkemedeki yargılama süresi 5 yılı aşmayanların tahliye edilmesi söz konusu olamayacak.
Avukat Ersöz: "Ceza Genel Kurulu kararı hukuka uygun değil"
Ergenekon Davası'ındaki bazı sanıkların avukatı Hüseyin Ersöz, Hizbullah Davası'nın Yargıtay aşamasında sanıkların serbest bırakılması sonucunda, toplumda oluşan tepkilerin önüne geçmek içinYargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından kanunda bulunmayan "hüküm özlü" diye tabir edilen ara bir statü oluşturulduğunu söyledi.
Kanunlarda kişilerin yargılama sırasında "tutuklu", yargılama bitince de "hükümlü" statüsünde sayıldığını hatırlatan Ersöz, kanunda öngörülen yeni bir ara statünün söz konusu olmadığını kaydetti. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun verdiği bu kararla yerel mahkeme tarafından haklarında karar verilmiş sanıkların "hüküm özlü" statüsü kazandığını ve yerel mahkeme kararından sonra geçen sürenin tutuklulukta geçen süre olarak kabul edilmediğini belirten Ersöz, şu görüşleri aktardı:
"Bu nedenle kişinin tutukluluk süresi hesaplanırken yerel mahkemenin haklarında vermiş olduğu hükme kadar geçen süre tutukluluk süresinden kabul edilmektedir. Ceza Genel Kurulunun bu kararı hukuka uygun değildir. AİHM'in bu konuda bir kararı var ama AİHM'in bu kararı Türkiye'de uygulama bulabilecek bir karar değil. AİHM kararında, ilgili ülkedeki mevzuat çerçevesinde bir karar verdi. Ama Türkiye'deki mevzuat özgürlük hakkını daha geniş sınırlar içerisinde yorumlayan bir içeriğe sahip olduğundan AİHM kararı yerine Türkiye'deki mevzuatın öncelikle uygulanması gerekiyor. Çünkü Türkiye'de hukuki iki durum tanımlanmış, hükümlü ve tutuklu. Şimdi siz yeni bir hukuki statü yaratamazsınız ve hiç bir mahkemenin kararı kanunlarda öngörülen düzenlemeye aykırı olamaz. Bu nedenle mahkemelerin kanunlar çerçevesinde karar vermesi gerekir. Kişilerin hukuki durumlarını olumsuz etkileyecek ya da özgürlüklerini önemli ölçüde kısıtlayacak kararlar vermemeleri gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, kanunla düzenlenmemiş yeni bir statü getirdiğinden kanuna aykırıdır ve uygulama bulmaması gerekir."