Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesiyle ilgili, ''Türkiye, inatla, ısrarla ama ihlas ve samimiyetle sürdürdüğü dış politikasında muhteşem bir başarı kazandı. Bunu hepimizin alkışlaması lazım'' dedi.
Arınç, TRT Haber'de canlı yayımlanan ''Neler Oluyor'' programında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
İsrail'in Türkiye'den özür dilemesi hatırlatılarak, ''Heyetin ne zaman geleceği belli oldu mu'' yönündeki soru üzerine Arınç, ''Ayın 11'inde burada olacaklar. Oradan haber geldi, biz de hazırlıklarımızı yaptık. Şüphesiz daha birinci görüşme olacak, belki temel konuları tespit edeceğiz. Yarın akşam da olayın mağdurlarıyla, ölenlerimizin, şehitlerimizin yakınları ve yaralılarımızın bir kısmı ile Sayın Ahmet Davutoğlu'nun konutunda bir araya geleceğiz'' ifadesini kullandı.
Arınç, kendisinin yanı sıra Adalet ve Dışişleri Bakanları ile müsteşarlarının da bu toplantıda yer alacağını bildirdi.
Olayın geçmişiyle ilgili bilgi veren Başbakan Yardımcısı Arınç, 2010 Mayıs sonunda İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka nedeniyle, 30'a yakın ülkeden bir grup aktivistin yanlarındaki insani yardım malzemeleriyle Gazze'ye doğru yola çıktıklarını anımsattı.
Geminin henüz Gazze söz konusu değilken açık sularda İsrail'in askerlerinin gemiye inerek müdahalede bulunduklarını hatırlatan Arınç, ''O müdahale sırasında da 9 yurttaşımız hayatını kaybetti ki en gençlerinden birisi Furkan'dı. ABD vatandaşıydı, bunun yanında bir o kadar yaralı oldu. Yani ölenlerimiz, yaralılarımız ve maddi kayıplarla bir Mavi Marmara baskınını gördük. Bunu yapanlar komandolardı, İsrail askerleriydi, talimat üzerine bunu yapmışlardı'' diye konuştu.
Arınç, bu olayın ardından hem İsrail'de soruşturma komisyonları kurulduğunu hem de Türkiye'de davalar açıldığını dile getirerek, olay sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yurtdışında bulunduğundan kendisinin Başbakan Vekili olduğunu, Başbakanlık'ta acil bir toplantı yaptıklarını kaydetti.
Bu toplantıda olayı detaylı bir şekilde tahlil ettiklerini anlatan Arınç, şöyle konuştu:
''Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımızla da temasımız oldu. Başbakanımız Türkiye'ye dönmek için Güney Amerika'dan ayrıldı, Dışişleri Bakanımız da BM Güvenlik Konseyi'ni acilen toplantıya davet etti ve kendisi New York'a gitti. Giderken de kendisine geçmiş olsun dileklerinde bulunanlara veya bizzat kendisi, Bayan Clinton'a ve diğer ilgililere, BM Genel Sekreteri'ne bunun bir tecavüz olduğunu, haksız fiil olduğunu, uluslararası sularda yapılmaması gereken bir davranış olduğunu, gemideki yolcuların da malzemenin de sadece insanlara insani amaçla hizmet götürmek olduğunu ifade etti. Hepsi özür dilediler belki veya geçmiş olsun dileklerinde bulundular ama Dışişleri Bakanımız o zaman için onlara 7 talepte bulundu. Bunların 3'ü yerine geldi. Güvenlik Konseyi toplandı, kınama kararı çıktı, oradaki yaralılarımız ile şehitlerimizin cenazeleri bir an önce Türkiye'ye getirildi. Türkiye bir hava köprüsü kurmak suretiyle oradaki vatandaşları veyahut da diğer ülkelerden gelen aktivistleri tahliye etti. Daha sonra da geminin kendisi geldi.''
Başbakan Yardımcısı Arınç, gemide 300 civarında aktivist bulunduğunu belirterek, bunların aralarında Yahudiler hatta Katolik papazların da olduğunu söyledi.
Olayın arkasından Türkiye'nin 3 konuda ısrarcı olduğunu bildiren Arınç, ''Bir, 'bu yaptığınız korsanlıktır, suçtur ve haksız fiildir'. Zaten hukuk tabiriyle bir haksız fiilin oluşması, kasıtla hareket edilmesi sonucunda olur. Haksız fiilden dolayı zarar ziyan doğar. Haksız fiilden dolayı tazminat talep etme hakkı olur. Ama karşı taraf bunun aksini iddia edebilir...'' ifadesini kullandı.
''İsrail'in dilediği özür, bu haksız fiilin karşı taraf tarafından kabul edildiği ve itiraf edildiği anlamına mı geliyor'' sorusu üzerine Arınç, ''Şüphesiz'' yanıtını verdi.
Arınç, özür dilenmesinin çok açık bir ifadeyle olması gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
''(Ben size karşı bir haksızlık yapmış olabilirim, kusura bakma kendime hakim olamadım. O an için böyle bir tasarrufta bulundum. Gel senin gönlünü alayım. Çok üzüldüm, senden daha çok üzüldüm. Affedin beni...). Bu laflar söylenebilir ama Türkiye bunların hiçbirisini kabul etmedi. Diplomasi alanında da hukuk alanında, hüküm alanında hüküm ifade edecek özür kelimesinin resmen bu tutanaklarda yer olmasını ve özür beyanının bu kelimeyle yapılmasını istedi. Bu yapıldığına göre ikincisi de tazminatların ödenmesiydi. Esasen Türkiye belli bir hazırlığın içindeydi bugüne kadar. 'Bu özür nasıl olsa istenecek. Tazminat talebimiz kabul edilecek. Biz bir taraftan çalışmamızı yapalım' diyorduk. Şüphesiz doneler elimizde mevcut, bunları bir hukuk çerçevesi içine koyup. Tazminat talebimizi karşı tarafa sunacağız.''
''Türkiye bunun da takipçisi olacaktır''
Mavi Marmara'daki aktivistlerin bir diğer amacının da Gazze ve Filistin'deki haksız ablukanın kaldırılması olduğunun altını çizen Arınç, şunları söyledi:
''O konuda da yine taahhütte bulundular. Bu konuda insani çalışmalar yapmak üzere, 'Türkiye ile İsrail adeta müşterek çalışacaklardır. Bu konuda gelişmeler sağlanacaktır' gibi bizi tatmin eden bazı ifadeler kullanıldı. Şimdi özür olduğuna göre, tazminat da bir şekilde çözüleceğine göre, şüphesiz tazminat konusunda bizim iç hukukumuz kadar, uluslararası hukukun da gerekli olduğunu söylemeliyim. Bir üçüncüsü de bu siyasi anlamda, dış politika anlamında Türkiye'nin bu konuya müdahil olmasıdır. İsrail'den istediği talep, bu ablukanın bu ambargonun artık insanlara zarar veren, ülkenin mal ve canına zarar veren noktadan kaldırılması ve gevşetilmesidir. Bazı adımlar şu bir hafta içinde atıldı. Ama Türkiye bunun da takipçisi olacaktır, bazı konuları sürekli, İsrail'le müzakere etmek suretiyle bunun gerçekleşip, gerçekleşmediğini de bizzat görmek isteyecektir.''
Arınç, bir soru üzerine ''tazminat'' denildiği zaman, maddi ve manevi tazminatın anlaşılacağını, bunun şartlarının da belli olduğunu kaydetti.
Bu tazminatlardan ölenin varsa eşi, çocukları, anne ve babasının yararlanabileceğini ifade eden Arınç, yaralılardan ise alınacak tıbbi raporlar doğrultusunda ayrı tazminatlar olduğunu söyledi.
Arınç, bu raporların adli tıp kurumlarının ihtisas daireleri tarafından verileceğini kaydetti.
Ailelerin verilen tazminatı kabul etmeyerek, uluslararası hukuka götürmek istemeleri durumunda nasıl bir sürecin olacağının sorulması üzerine ise Arınç, olayın şu anda da uluslararası hukuka tabi olduğunu bildirdi.
Arınç, şöyle konuştu:
''Açıkça söylemek gerekirse, eğer İsrail devletinin bir şekilde ödeyeceği tazminat Türkiye Hükümeti'ne veya bu amaçla kurulacak bir fona ödenip, buradan bu kişilere verilecekse mevcut davaların en azından hukuk davalarının feragatle veya ibrayla sonuçlanması lazım. İki şey olmaz, yani ya devlete verilen tazminat bunlara takdim edilecektir veya bu kabul edilmediği takdirde açılan davaların sonucu beklenecektir. Ama ben bu kişilerin fevkalade vatansever, devletlerine bağlı, olaydan büyük üzüntü duyduklarını ve esas amaçlarının bir, özür dilenmesi, ikincisinin de ablukanın veya ambargonun kaldırılması olduğunu çok iyi biliyorum. Tazminat konusu onlar için çok arka planda düşünülebilecek bir konu. Ama haklarıdır, bunu almaları gerekir. Bunu da kendilerine açıkça söyleyeceğiz. 'Hem tazminat alalım hem de buradaki davalar devam etsin' diye kesinlikle düşünülemez. Yani diyelim ki 10 tane vatandaşımızın davası var, 8'i 'hükümetimiz ne isterse biz onu kabul ediyoruz'. İkisi ise 'hayır' dedi. Bu takdirde bir anlaşma söz konusu olmayabilir.''
''İş tekrar bir sıkışma noktasına gidebilir mi'' sorusu üzerine Arınç, ''Şüphesiz, kendileriyle de bunu görüşeceğiz. Çünkü bu basit bir mesele değil. İsrail tarihinde ilk defa özür diliyor ve Türkiye Hükümeti'ne bir şekilde bu tazminatları ödemek istiyor. Devletten devlete, hükümetten hükümete bir tazminat ödemesi söz konusu olduğunda 'bırakalım, bu davalar da devam etsin' denemez. Bu iş kaç sene sürer bilemem, karşı taraftan tahsili ne kadar sürer bilemem, edilir mi edilmez mi onu da bilemem ama bir tek şey bilirim, biz hükümet olarak karşı taraftan bu tazminatı aldığımızda arkadaşlarımız en az yüz misli bir menfaat kazanmış olacaklar'' yanıtını verdi.
Arınç, şu an için Türkiye tarafından talep edilen bir rakam olmadığını, kendilerinin sadece çerçeveyi çizdiğini söyledi.
Mavi Marmara olayının uluslararası literatürde artık belli bir noktada olduğunu belirten Arınç, ''Mesela işi ceza boyutuna baktığınız zaman, uluslararası ceza mahkemesine veya suçlular mahkemesine götürülmek üzere olduğunu da biliyoruz. Bu bazı ülkeler tarafından kabul edildi. Çünkü geminin yolcuları bakımından, verdikleri dava dilekçeleriyle bazı avukatlar işin boyutunu da bir noktaya kadar taşıdılar. Henüz açılmış bir soruşturma, dava yok. Ama işin o boyutuna da İsrail'in herhalde çok fazla önem vereceğini düşünüyorum'' diye konuştu.
''Yani onlar hemen bu işi bitirmek yanlısı''
İsrail'in bu konuda karşılarına mutlaka derli toplu bir çalışma ile geleceğinin altını çizen Arınç, ''Kafadan atacağımız bir rakamın hemen kabul edileceğini düşünmeyelim'' değerlendirmesinde bulundu.
Arınç, bu sürecin ne zaman biteceğinin sorulması üzerine, ''Onlar da bunu en kısa sürede ödemek istiyorlar, biz de en kısa sürede sonuçlandırmak istiyoruz. Üç senedir ortada olan bir mesele mademki özür dilenmiştir, işin tazminat boyutunu da bir an önce halletmek istiyorlar. Bence takdir edilecek davranış. Yani onlar hemen bu işi bitirmek yanlısı'' ifadesini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, sürecin takibinin kendileri açısından son derece önemli olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Çünkü bu meselede bir haksızlığa uğradık, bu haksızlığa karşı taleplerimizde ısrarcı olduk. Mesela bunun dışında başka şekillerde Türkiye'yi tatmin etmek istediler, Sayın Başbakanımız, Sayın Dışişleri Bakanımız hiçbirisini kabul etmedi. 'Özür olmasın da başka şeyler olsun' gibi... Çok hatırlı ülkeler, çok hatırlı kurumlar ve kişileri devreye soktular. Ama Türkiye sabit oldu. 'Biz haksızlığa uğradık bu üç noktadan bir adım geriye gitmeyiz' dedik. Türkiye, inatla, ısrarla ama ihlas ve samimiyetle sürdürdüğü dış politikasında muhteşem bir başarı kazandı. Bunu hepimizin alkışlaması lazım.''