İlk 3 günde 572 bin 838 olan 'Düğün Dernek' sezonun en iyi açılışını yaparken izleyici sayısı bir hafta içinde bir milyonu aştı. Böylesine bir başarı elde eden Selçuk Aydemir, Ahmet Kural ile Murat Cemcir, henüz iki yıl önce ilk filmleri olan 'Çalgı Cengi'yi biterecek paraları yoktu. Çekimlere girmeden önce sadece 30 bin TL'leri vardı. Onu da çekimlerde harcayıp bitirdiler. Çekim sonrası işlemler ve gösterime çıkarmak için gerekli parayı bulmak için 'İmdat' çağrısı yaptıkları Cem Yılmaz'ın yardımıyla filmi gösterime çıkarebildiler.
İşte o Selçuk Aydemir, Ahmet Kural ve Murat Cemcir, iki yıllık aradan sonra çektikleri ikinci filmleri 'Düğün Dernek' deyim yerindeyse ortalığı yıkıp geçiyor.
'Çalgı Çengi'in 19 bin 208 olan açılış rakamı size ne ifade etmişti?
Ahmet Kural: İyi bir sinema gişesi değildi. Bizim için hayal kırıklığı olmuştu. Biz filmimize güveniyorduk. 'Çalgı Çengi', gösterimden çıktıktan sonra internette keşfedildi. Bir kaç hafta daha gösterimde kalsaydı sinemada keşfedileceğine inanıyorduk. Böylelikle gişesi yüksek olabilirdi. 'Çalgı Çengi'nin gösterimden sonra gördüğü ilgi 'Düğün Dernek'in ne kadar çok izleneceğinin bir habercisiydi.
Murat Cemcir: Bizim 'Çalgı Çengi' ile derdimiz bir film yapmaktı. Kendi aramızda sürekli olarak 'Haydi abi bir film yapalım. Ertelemeyelim artık' şeklinde sohbetler ediyorduk. 'Çalgı Çengi'nin gösterime girmesi aslında bizim için yeterliydi. İzleyicinin karşısına bağımsız bir komedi filmi olarak çıktı ama sonradan gördük ki herkesin seveceği bir filmmiş. Filmi gösterime çıkaracak paramız yoktu. Cem Yılmaz ile Fida Film'in destekleriyle gösterime çıktık.
Cem Yılmaz 'Çalgı Çengi'yi gösterime çıkarmamış olsaydı ne yapacaktınız?
A.K: Biz filmi gösterime çıkaramamış olma halinde ne yapacağımızı planladık bile. Oturup dizi bekleyecektik. M.C: İlla ki bir şeyler yapacaktık. Televizyon dizisi yapardık. Selçuk çok tez kanlı ve çalışkan biri. Ondaki bu iş aşkı varken mutlaka bir şeyler yapardık.
Gösterimde daha fazla kalmış olsaydı bugün olduğunuz yere daha mı erken gelirdiniz?
A.K: Daha fazla kalmış olsaydı izleyenler izlemeyenlere tevsiye edecekti. Böylelikle gişemiz 60 bin değil de belki 300 bin olacaktı.
M.C: Bugünkü noktaya daha erken gelir miydik gelmez miydik bilemiyoruz. Bizim tek derdimiz vardı, o da hikâye anlatmak. Anlatmak istediğimiz çok fazla hikâye var. 'Çalgı Çengi' onlardan biriydi. Şimdi de 'Düğün Dernek' ile bir hikâye anlatıyoruz.
'Düğün Dernek'in 572 bin 838 kişilik açılış rakamı ne ifade ediyor?
M.C: Şaşırdık. Hem de çok şaşırdık. Çünkü hiç beklemediğimiz bir rakamdı. Filmimize çok güveniyorduk, izleyicinin de ilgi göstereceğine emindik ama filmin açılışının kapalı gişe oynayacağını hiç birimiz tahmin etmemiştik.
A.K: Açılış rakamını görünce şükrettik. 'İşler Güçler'de de benzer bir durum yaşadık. Dizinin ilk bölümüyle birlikte bir patlama yapacağını beklemiyorduk ama o işimizde de iyi bir açılış yaptık. 'Düğün Dernek'in bu kadar iş yapacağını gerçekten beklemiyorduk. Sanıyorum bizim olayımız bu. Büyük beklentiler içinde olmuyoruz ama işlerimiz büyük ilgi görüyor. Bunun nedeni işlerimizi bir beklenti içine girerek yapmamak. Sadece işimizi iyi yapma çabası içindeyiz.
İki film arasındaki muazzam gişi farkı sadece 'Çalgı Çengi'nin gösterimden erken kalmasıyla açıklanabilir mi?
M.C: Biz iki film arasında ne yapmışız? 'İşler Güçler'i yaptık. Bu diziyle kendimizi anlatma olanağı yakaladık. 'Çalgı Çengi'yi izlememiş olan bir kitle bizi 'İşler Güçler' ile keşfetti.
A.K: 'Çalgı Çengi'nin karşılığını 'Düğün Dernek 'ile alıyoruz. Bunu unutmamak gerekir. 'Düğün Dernek'in açılış rakamı 'Çalgı Çengi'yi sinemada izlememiş veya izleyememiş olanların bir ödülüdür. 'Çalgı Çengi'de henüz keşfedilmemiştik. 'Düğün Dernek'te ise keşfedilmiştik. Sanıyorum iki film arasında 'Bu adamların filmi sinemada izlenir' şeklinde bir düşünce oluştu.
Peki siz artık birer star mısınız?
A.K: Hayır, bizim öyle dertlerimiz yok. Evet, belki tanınıyoruz ama bizim star olma gibi, o şekilde yaşama gibi heveslerimiz yok.
M.C: 'İşler Güçler'de starlık üzerine çoık şakalar yaptık ama Murat Cemcir ve Ahmet Kural olarak o taraflarda değiliz. İşin o tarafıyla hiç ilgilenmiyoruz. Belki de izleyiciler bize bu nedenden dolayı ilgi gösteriyorlar. İşin starlık tarafına gelemiyoruz, alışamıyoruz.
Ego yükselmesi ne alemde?
A.K: Açılış rakamlarının açıklandığı ilk sabah bana şöyle bir şey hissettim: Televizyon dizisinin gördüğü ilgiyle sinema filminin yaptığı gişe arasında dağlar kadar fark varmış. Sinema filminin gördüğü ilginin verdiği haz başkaymış. Bilmiyordum. 'Düğün Dernek' ile gördüm. Egoya gelince; ego illa ki oluyor ama biz onu kalkan olarak kullanıyoruz.
M.C: Ben de Ahmet'te ve Selçuk Aydemir'de hatırı sayılır bir ego var. Ego eşiğimiz gerçekten yüksek seviyelerde. Ne var ki bizler egoyu kendimizi koruma amaçlı olarak kullanıyoruz. Gördüğümüz ilgi bizi değiştirmiyor ama başkalarının bize olan yaklaşımları değişiyor. Bu da oldukça sevimsiz bir durum oluyor. Çünkü o anlarda ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı bilemiyoruz.
Sizler komedyen misiniz yoksa aktör mü?
M.C: Komedyen olduğumuz yönünde bir iddiamız yok. Arzu Film dönemini hatırlayalım. Hangi oyuncu komedyendi? Münir Özkul mu, Adile Naşit mi? Kmal Sunal mı? Şener Şen mi? Halit Akçatepe mi? Zeki Alasya mı? Metin Akpanır mı? Hiç biri komedyen değildi ama müthiş komedi filmlerine imzalarını attılar. Biz de komedyen değil aktörüz.
Başarınızın sırrı nedir?
A.K: Sanıyorum bizim duruşumuzu görenlerin dudaklarında bir tebessüm oluyor. Her yaştan insanın bizi sevmesinin nedenlerinden biri doğallığımız olabilir. Canlandırdığımız karakterler de yapay değil. Mutlaka birilerinin aynısı. Veya birilerinin tanıdığı kişilerin aynısı. Selçuk Aydemir, yaşayan insanları yazıyor. Biz de o yaşayan insanları canlandırıyoruz. Bizim 'Çalgı Çengi'yi çektiğimiz dönemde mizah algısı değişmiş. Biz de farkında değildik. Değişen mizah algısını 'Çalgı Çengi' ile karşılamışız.
M.C: Gezgin bir hayat yaşamış olmamız da sanıyorum karakterleri başarılı bir şekilde canlandırmamızın önemli nedenlerinden biri. Ben şoför çocuğuyum. Babamın yanında muavinlik yaptığım için çok gezdim. Ahmet'in babası emniyet müdürüydü, onun da gezmediği yer kalmadı. 12 okul değiştirmiş. Nasıl bir gezmece düşünün. Böylelikle çeşit çeşit kültürleri gördük. Çok fazla kültür görmek insanda zihin açıklığı oluşturuyor. O zihin açıklığıyla da her şeyi daha net görmek mümkün oluyor. Bu da karakterlerin daha iyi canlandırılmasına yardımcı oluyor.
Mizah algısının değişmiş olmasını biraz daha açabilir misiniz?
M.C: Hepimizin hayatında sosyal medya diye bir şey var. Artık hayatlarımızı görsel imajinazyon üzerine kuruyoruz. O görsel imajinazyon üzerine kuran insanlar çok iyi şakalar yapabilmek gerekli, zekaları yücetilmeli. Yoksa olmaz.
A.K: Selçuk'tan senaryoyu aldıktan sonra biz evde karakterlerimize sohbet ederek çalışıyoruz. Bu şekilde eğlenceli bir şekilde çalışırken bizden de şakalar çıkıyor. Biz o şakaları Selçuk ile paylaşıyoruz. Sonra hep birlikte hani şakaların filmde olması gerektiğini belirliyoruz. Örneğin 'Düğün Dernek'in senaryosu 5 yıl önce yazıldı. Elbette o dönemdeki şaka algısıyla şimdiki bire bir aynı değil. Filmin senaryosu günümüzün mizah algısına göre revize edildi.
İki yıl önce film bitirecek paranız yoktu. Şimdi paraları ne yapıyorsunuz?
A.K: Şimdi de paramız yok ki. Filmi biz yapmadık. Necati Akpınar yaptı. Paramız olduğunda bir şeyler yapacağız elbette. Benim planlarım arasında ev almak var. Gerisi Allah Kerim.
M.C: Ben de babama ev almak istiyorum.
Rol aldığınız diziler yayından kaldırırken şimdi tavandasınız. Taban ile tavan arasındaki mesafede neler yaşadınız?
A.K: O tabana tekrar bir 'Merhaba' diyebiliriz. Hiçbir işin garantisi yok ki. Biz işlerimizi hep bu kalitede yaptığımız sürece yolumuza devam edebileceğimizi düşünüyorum. Taban ile tavan araısındaki mesafe bize her zaman yaptığımız işe dört elle sarılmamızı, yolumuzdan şaşırmamamızı öğütledi.
Bir dönem yüzünüze kapanan kapıları tekrar çalar mısınız?
M.C: Bizim alameti farikamız her durumda ve her koşulda çok iyi empati yapabiliyor olmamız. Anlık kızgınlıklarımız, kırıklıklarımız, üzüntülerimiz olabiliyor. Ne var ki en fazla bir gün sonra bize olumsuz davranış serileyenlerle empati kurabiliyoruz. Yüzümüze kapanan kapıların arkasındaki adam bende olsaydım o kapıları açmayabilirdim. Çünkü tanınmıyorduk, bilinmiyorduk. Bu nedenle kimseye gönül koymuşluğumuz yok. Şuna da inanıyoruz: Bir kapı kapanır, üç kapı açılır. Beklemek gerekir. Biz beklemeyi bilen insanlarız. Korkup kaçan, pes eden insanlar değiliz.
İşler Güçleri zirvedeyken bitirdiniz neden?
A.K: Hikâyemizi bir sezon anlattık bitti. İkinci sezon anlatacak bir şey yoktu. Tekrara düşmenin bir anlamı yoktu.
M.C: Bir dizi dünyasının en güzel hikâyesine de sahip olsa senaristi ikinci sezon çuvallar. Dünyanın en iyi aktörü ikinci sezon deformasyona uğrar. Haftada 6 gün çalışıp 90 dakikalık dizi çekiyorsun. Deformasyona uğramamak, çuvallamamak mümkün değil. Bizde deformasyona uğramamak için hep kısa diziler yaptık. 'Kardeş Payı' da kısa dizi olacak. Hep televizyon dizilerinin süresinin uzunluğunu eleştirecek hem de öyle dizilerde rol alacak adamlar biz değiliz.