İki çocuklu bir annesiniz, iş hayatınız da oldukça yoğun gidiyor. Nasıl yetişiyorsunuz bu kadar şeye?
Çok zor bir şey. Özellikle anneliğin ilk altı ayı çok zor. Çocuğun birinci çocuğa alışması, birinci çocuğun hayata alışması. Sonra emzirme dönemi. Bütün o altı aylık süreç, çok zor bir süreç. Benim de o dönem işlerim öyle bir denk geldi ki, bütün işlerim arka arkaya dizildi. O dönem çok az uyuyarak ve arkadaşlarımdan çok destek alarak ilerledim.
Siz şanslısınız aslında. Çünkü bildiğim kadarıyla çocuklarınızın bakımıyla ilgili konularda Mirgün Bey de size destek oluyor.
Evet, gerçekten çok şanslıyım. Biz anne-baba olayını çok güzel bir şekilde yüzde 50 olarak paylaştık. Mirgün de oldukça yardımcı oluyor.
Peki en çok zorlandığınız nokta neydi?
Uykusuzluk çok zor. Özellikle gece mesaileri ve süt verme kısmı bir hayli zor geçiyor. Ama artık alıştık.
Sare bir kardeşi olmasına alıştı mı? Küçük çocuklar genelde sonradan gelen kardeşlerini kıskanırlar.
Aslında Sare’nin durumu sadece kardeşinden diyemeyiz. Çünkü Amerika’da okuldaydı, buraya döndüğümüz için okulu değişmek zorunda kaldı, doğduğundan beri yanında olan yardımcımız vardı, o gitti, sonra yeni bir kardeş geldi. Ama bir şekilde her şeye adapte oldu. Çünkü o çok rahat bir çocuk. Sare bu küçük yaşına rağmen, benimle beraber dünyayı dolaştı. Farklı kültürler, yemekler, yaşamlar gördü. O yüzden çok adaptasyon sorunu yaşayan bir çocuk değil. Kolay alıştı her şeye.
Evet, söylediğiniz gibi gezici ruhlu bir annesiniz. Sare’ye farklı yaşamlar gösterip, gelişimini sağlıyorsunuz. Ama Türk anneleri genelde çocuklarına zarar gelmesin diye gidecekleri yerleri onlara göre ayarlıyor. Bu çok tartışılan bir konu. Sizin Sare’yi bu kadar farklı ortamla tanıştırmanızın artıları neler oldu? Merak eden anneler olabilir.
Annelik çok zor bir müessese. Benim en büyük avantajım, ben onların hayatına adapte olmaya çalışırken, çocuklarım benim hayatıma adapte oldu. Sare ile o bir yaşındayken Tayland’a gittik. Orada bir adada kaldık. Mesela adaya süt gelmiyordu, Hindistan cevizi suyu içiyorduk. Biz çok geziyoruz çünkü çocukların yedikleri, içtikleri kadar, gördükleri de zekalarını geliştiriyor. Çok evhamlı olmadan, onların da bir serbest ruh olduğunu kabul edip, birbirimizi büyüterek yaşıyoruz.
Çocuklarınızdan öğrendiğiniz en önemli şey ne oldu?
Sare’den saygılı olmayı öğrendim. Küçücük bir çocuk olsa da, kendi alanına çok sahip çıkıyor. Benim mesela ona karşı hiç sert çıkışlarım olmazdı, sesim yükselmezdi. Ama uzmanların söylediği arada kontrolü sağlamanız için onun annesi olduğunuzu hissettirmeniz lazım. O yüzden ben de artık azıcık sesimi yükseltebiliyorum. Gerçi o da gözümün içine bakıp “Bana bağırma” diyor. Yani bana saygıyı öğretiyor. Çocuklardan öğrendiğim en önemli şey bu. Çocuklar hayatın içinde sivri köşelerinizi törpülüyor. Sizi değiştirip, ehlileştiriyorlar.
Çocuklardan sonra peki aşk nasıl bir dönüşüme giriyor?
Bizde hiçbir değişiklik yok. Biz Mirgün’le hala sevgiliyiz. Keyfimiz de yerinde...