ÖNE ÇIKANLAR :
MAGAZİNTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 29 Aralık 2013 Pazar 01:56

“Sahneye çıkmadığımda işe yaramadığımı hissediyorum”

“Sahneye çıkmadığımda işe yaramadığımı hissediyorum”

Sahneye çıkmadığım zaman işe yaramayan adam hissiyatı vuku buluyor...


“Patron Mutlu Son İstiyor” filminde oynayan, “Komedi Dükkanı” programına da tekrar başlayan Tolga Çevik: “Bazen durmak gerek ama duramıyorum. Çünkü sahneye çıkınca çok mutlu oluyorum.

Türk Sineması’nın 100’üncü yılında vizyona giren ilk film, senaryosunu Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı “Patron Mutlu Son İstiyor”. Bu yüzden filmin ayrı yeri var başrol oyuncuları Tolga Çevik ve Ezgi Mola için. Üstelik komik bir aşk filmi; çok naif, çok eğlenceli, çok sevimli. Yeni yılın ilk günü vizyonda olacak bu filmi izlemeden önce; filmde senarist “Sinan” karakterini oynayan Tolga Çevik’le söyleşimizi okumanızı öneririm...

Son dönemde oynadığın rollere bakıyorum da, “Türkiye’nin Peter Sellers”ı diyebilir miyiz sana?

Estağfurullah, yok canım...

 Mr. Bean de olabilir! Sarsak, beceriksiz, kaybeden ama komik ve sevimli tipler genelde. Böyle konumlandırıyor musun kendini?

Konumlandırmıyorum da... Bu tür rolleri hem seyretmeyi hem de oynamayı seviyorum. Seyirciye de eğlenceli geliyor bu tipler; o yüzden Pembe Panter’i çok seviyoruz. Olayları çözecek zekası yok ama tesadüfen çözüyor. Ben eğlendiğim şeyleri yapma taraftarıyım. “Bunu oynamayı seviyorum” diyerek yola çıkıyorum ve bunun bir tarz olduğunu sanmıyorum.

 Amerika’da aldığın eğitimin bu tercihlerde bir etkisi var mı peki?

Hayır ama o süreçte böyle şeyleri daha çok gözlemledim. Mesela komedi oynarken, işin dramatik tarafını seviyorum. “Çok komik bir sahne ama adam acıklı bir şeyler yaşıyor” durumu beni cezbediyor. Dolayısıyla “Eğitimini aldım da uyguladım” gibi bir durum yok.

 1996 yılında Robin Williams’tan ders aldın. Onun etkisi de mi yok tarzında?

Hayır! Benim hocalardan öğrendiğim tek şey şuydu: Ne yaparsan yap seyircileri güldür! Seviyeyi çok aşağıya çekmeden, insanları saate baktırtmadan, mutlu şekilde eve yollamak. Komedide tek metot budur!

“Komedyen benim sıfatım değil!”

 Amerika’da oyunculuk eğitiminin Türkiye’de karşılığı var mı peki?

Şimdi gitsem, daha başarılı olurum inan! İzleyici sonuçta
iki saat bir şey izliyor ve sizi o fotoğrafla değerlendiriyor. Yani “Tatlı adam, komik, vücudunu kullanıyor, bir de şaka yapıyor, tamamdır” gibi... Hepsini bir fotoğrafa yükler, sizi hafızasında öyle saklar seyirci. Bunu Amerika’da ya da Japonya’da yapmanın manası yok.

 Yani şimdiki aklın olsa, Amerika’ya gitmez miydin?

Hayatta gitmezdim! Mesela “Turneye Amerika’yı koyalım” diyorlar, istemiyorum!

 Neden?

Çok yalnız kaldım orada. O yüzden çok sevimsiz bir ülkedir benim için. Eskiden orada okumak güzeldi, bana referans olacak hocalarım vardı, gittik. Şimdi turist olarak bile gitmem!

 Bu 17 senede ne kattın kendine, ne biriktirdin?

Ancak çalıştığım insanlar açısından fark edilebilir bir durum olabilir bu. İşi çok daha iyi öğrendim ve çalışması kolay bir adam olduğuma inanıyorum. Çalıştığım ekibi daha rahat ettirebiliyorum. Yönetmenin, kameramanın, ışıkçının ne istediğini öğrendim; teknik olarak kendimi geliştirdim. Yoksa yeteneğe çok fazla bir şey ekleyemezsiniz; yetenek
ya vardır ya da yoktur.

 O kadar yıl “Komedi Dükkanı” yaptın; seyirciler sende neyi seviyor?

Sanırım seyirciyle ortak güldüğümüz bir şeyler var. “Size sadece benim anladığım bir şey anlatacağım, bunu da anlayan anlar” gibi bir derdim yok. Bunca yıl “Ben buna gülüyorum, siz de gülüyorsanız devam edelim” diye ilerledik.

 “Komedyen” sevdiğin bir sıfat mı?

Sevmediğim bir sıfat değil ama benim sıfatım değil. Çünkü gayet trajik oyunlarla başladım bu işe. Komedi de oynayan bir oyuncuyum diyebilirim.

“Özge ve Ezgi makara yapıyorlar”

 Filmdeki partnerini sen mi seçtin?

Bana fikir olarak sordular Ezgi’yi (Mola), hiç tereddüt etmedim. BKM’nin ilk zamanlarından beri tanırım Ezgi’yi; kaprisi olmayan, dünya iyisi, dünya tatlısı bir insandır.

 Şaşırdın mı basına yansıyan “aşk” haberlerine?

Şaşırmalı mıyım bilmiyorum...

 Bir sabah kalkıyorsun “yakınlaştılar” diye bir haber okuyorsun. Şaşırmıyor musun?

“Niye böyle dediler şimdi” diyorum ama çok da üstünde durmuyorum, n’apayım yani! Benim mesleğim zamanla eskiyen bir iş, eskimemesi
için de elimden geleni yapıyorum. Bu tür şeylere takılıp kalırsam yorulurum, eskirim. Çalıştığımız insanları tanıyoruz sonuçta, işimize devam ediyoruz.

 Evde rahatsızlık yaratmadı mı haber?

Amaaan, gülüp geçtik. Özge’nin de çok iyi arkadaşı Ezgi, makara yapıyorlar. Çocuklarımız bizim mesleği çözmüş durumda zaten.

 Birlikte çalışırken bir çekince yaratıyor mu bu tür haberler? İnsan kendini geri çekiyor mu normal akıştan?

Ne yaptık ki geri çekelim? Haftada bir gösterimimiz var, onu yapıyoruz, filmimizi çekiyoruz, bu kadar. “Hadi her hafta pikniğe gidelim” gibi bir hayatımız yok ki!

 Erkan Can “Âşık adamın sohbeti çekilmez” diyor filmde. Öyle midir?

Valla zamanında karımla âşık âşık konuştuğumuzda, ikimiz de âşık olduğumuz için bir şey anlamıyorduk ama aşık olan adam at gözlüğü taktığı için sıkıcı gelir bana da.

 “Aşk filmlerinin unutulmaz oyuncusu” olmak gibi bir hayalin var mı?

Niye olmasın! Aşk, hayatın vazgeçilmez bir gerçeği. Bunu, seyreden insanlara mutluluk verecek şekilde anlatabilirsem çok sevinirim.

“Adam ne rollerde oynamış desinler”

 Sen yazmayı sevmedin mi?

Sevdim ama oyunculuk bambaşka bir iş.
Bir fikir bulursam not alırım, onu senaryoya dönüştürecek bir arkadaşla çalışırım ama şu an oyunculuk için önemli bir yaştayım.

 Heveslerin, hayallerin var mı rol için?

Yaşlandığımda “Vay ne roller oynamış adam” dedirtmek istiyorum açıkçası.

 Yorulmuyor musun hiç?

Bu sene çok yoğun geçti. Artık haftanın bir günü durmak istiyorum. “Turne olmasın” diyorum ama iki hafta sonra kaşınmaya başlıyorum. Çünkü sahneye çıkınca mutlu oluyorum ben. Sahneye çıkmadığım zaman
işe yaramayan adam hissiyatı vuku buluyor. İhtiyar değilim ama biraz durulabilirim artık.

“Romantik değilim ama iyi aşk hikayelerine bayılırım”

 Filmlerdeki aşk hikayelerine inanır mısın?

Hayır asla inanmam, bende en ufak romantizm bile yoktur! Ama iyi anlatılan hikayelere bayılırım. “Ne güzel yazmış, ne güzel oynamışlar” diye kıskanırım.

  “Patron Mutlu Son İstiyor” filmindeki aşk hikayesi peki? “Ne güzel yazılmış” dedin mi?

Benim için öyle. Sinan uzun zamandır oynamaktan keyif aldığım tek rol. İkincisi yazılıp çekilse de tekrar oynasam gibi bir duygum var. Çok iyi olmasına rağmen kaybeden bir adam olması beni cezbediyor. Acıklı adamı oynamayı seviyorum.

 Hayatta hep güçlü olan, yakışıklı olan, en kurnaz olan kazanır ya; Sinan gibi yakışıklı olmayan ama sempatik, sarsak, beceriksiz insanların kazanma şansı olabilir mi peki?

Sinan sarsak, beceriksiz falan değil; yalan söyleyemeyecek kadar naif bir adam. Hayatını yazmaya ve senaryoya adamış; ilk kez âşık oluyor. Sinan’ın kendi içinde yaşadığı “Bu savaşı kazanamam” duygusu bana çok samimi geliyor ama böyle bir karakterin gerçek hayatta kazanma şansı nedir, bir kadına sormak lazım. Ben şu kadarını söyleyeyim; Sinan’ı bağrıma basmak isterim. İçi çok temiz ve aşkı, “aşk” olarak telaffuz etmekten çekinecek kadar naif.

  “Sen Kimsin?” filminde olduğu gibi, kendi senaryolarını yazacaksın ve oynayacaksın diye bekleniyordu?

 Yok, olur mu öyle şey! “Sadece kendi yaptığım domatesten salça yaparım”a döner bu iş.

 Yılmaz Erdoğan mı tavladı seni, hikaye mi?

Belki Yılmaz abi darılır buna ama ben senaryodan çok Sinan’a vuruldum. İlk okuduğumda hikayenin nereye gittiği benim için çok önemli değildi, karakter tam istediğim adamdı. Yılmaz Erdoğan ilişkileri de o kadar güzel yazmış ki; oyuncuya sadece üzerine kaneviçe yapmak kalıyor. İyi yazılmış karakter, bir oyuncu için altın madenidir. Biz de birbirimizi çok iyi tanıyoruz onunla; o benim ne oynayacağımı, yazılan şeyi nereye götüreceğimi çok iyi biliyor. Bir kez okuma provası yaptık.

  “Patron Mutlu Son İstiyor” nasıl bir film senin için?

Şöyle söyleyebilirim; karı-kocalar, sevgililer el ele tutuşup gidip izlesinler çünkü herkese hitap edecek komik bir aşk hikayesi. Sevgilisi olmayanlar da gitsin, filmi izleyip neden sevgilileri olmadığını düşünsün.

 Mutlu sonla biten filmler daha mı çok izleniyor?

Şahsen ben seyirci olarak mutlu son isterim; insanız sonuçta. Sinemadan ayrılırken ya da DVD bittiğinde mutlu olayım, neden kasvetli bir ruha gireyim ki! Acıklı sahneleri çok severim ama sonu sempatik, mutlu bitsin isterim.

“Sevdiğiniz kadın olmazsa, saçmalamanız an meselesi”

 Âşık olduğun zaman sen de sarsak bir adam mı oluyorsun?

Onu eşim Özge’ye sormak lazım ama değilim. Elim ayağıma dolaşmaz, daha dikkat ederim.

 Evde komik bir adam mısın?

Hayır değilim. Çok güleriz ama gıcıklık yaptığımız zamanlar da çoktur. “Bir komiklik yapayım da çocuklar eğlensin” gibi bir durum olmaz. Hayatımız şaka üzerine kurulu değil. Gerçekçi bir aileyiz ama çocuklar bizimle büyüdükleri için hayata bizim gibi bakıyorlar.

 Çocuk büyütmek zor mu?

Zor tabii ki. Şimdiki jenerasyon biraz fazla ve çabuk ergenleşiyor. Şu yaşlarında bile size verecek cevapları hep var. Enteresan olan şu ki; bir yandan sinir olduğumuz şey, bir yandan gurur verici bir durum çünkü haklarını arıyorlar. Yine de anne babalarına karşı bu şekilde davranmasınlar, sokakta haklarını aramaya devam etsinler.

 Otoriter baba mısın?

Bağırılması gerektiği yerde bağırırım. Çocuklar çok hassas yaştalar, bir şey yanlış oturursa, yanlış gider. İnsanların kafasında bağıran baba gibi bir imaj oluşmasın ama çocukları “Siz bir tanesiniz, dünyada eşiniz yok” diye büyütürseniz ileride canları sıkılır. Hayatın gerçeklerini öğrensinler.

 Karın en iyi arkadaşın mı?

Evet çünkü benim çok fazla arkadaşım yok. Çok uzun yıllardır bir arada olduğum arkadaşlarım var ama bendeki her derdi bir tek karım anlar, akıl verir, destek olur.

 Her olayda karının onayını alıyorsun sanırım...

Şöyle bir örnek vereyim; geçmişte büyüklerimiz çok güzel ata binerlermiş, fetihler yaparmışlar ama erzakları da hanım yerleştirirmiş. Çünkü erkek hiçbir zaman “Yanıma yiyecek bir şeyler alayım, belki acıkırım” diye düşünmez. Kadınlar hep çekip çeviren, düşünendir. O yüzden karımın kıymetini bilmeye çalışıyorum ama bunu tam olarak gerçekleştiremediğimi de biliyorum. Ne yaparsan yap genetik olarak ben de klişe erkeğim sonuçta, kanımda var! Ama mantıklı olsun ya da olmasın her fikrimi paylaşırım karımla. Bir kadının, hele sevdiğiniz kadının dizinizin dibinde durması çok acayip bir şey. O olmazsa saçmalamanız an meselesi.

 Üçüncü çocuk hayali var mı hâlâ?

İkisiyle uğraşmaktan üçüncüye fırsat bulamıyoruz.

KAYNAK:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER