Ekranlara 'Kara Para Aşk' dizisiyle dönen Tuba Büyüküstün L'officiel dergisinin oyuncuyla gerçekleştirdiği röportajda, Büyüküstün'ün iç dünyasından ziyade toplumla, sanatla, doğayla kurduğu bağ ön planda.
Hayatına dair samimi açıklamalarda bulunan Büyüküstün'ün verdiği röportajdan öne çıkan başlıklar şöyle:
'Kara Para Aşk' dizisine nasıl dahil oldunuz?
'20 Dakika' bittikten hemen sonra gelmişti. Fakat o dönem bebeklerimle biraz daha vakit geçirmek için dizi projelerine ara verme kararı almıştım. Ara verdiğim dönem 'Kara Para Aşk' dizisinin yönetmeni Ahmet Katıksız ile karşılaştığımızda karakter için henüz karar verilmediğini öğrendim. Sonuçta dizi döndü dolaştı altı ay sonra beni dinlenmiş halimle yine buldu.
"İLGİ ÇOK ŞAŞIRTMIYOR"
Ortadoğu'da çok büyük bir hayran kitlesine sahip olmak sizi hâlâ şaşırtıyor mu?
Şaşırtıyordu... Uzun zaman oldu; artık alıştım. Şu sıralar beni daha çok bu durumun Avrupa'nın Kuzey ülkelerinde ve Balkanlar'da da devam etmesi şaşırtıyor. Yaptığımız işin Arap kültürüne hitap ettiğini gördük. Yunanistan'a da, Balkan ülkelerine de hitap ettiğini görmek, içinde yer aldığımız projelerin evrensel olduğunu kanıtlıyor.
"FRANSIZ DİLİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ SEVİYORUM"
Paris'te evlendiniz, hatta bir dönem oraya taşındığınıza dair haberler çıkmıştı. Bu şehri sizin için özel kılan nedir?
Orada olmayı, Fransız dilini ve kültürünü seviyorum. Paris'teyken gerçekten nefes aldığımı ve kendimi evimdeymiş gibi hissediyorum. Bana iyi bir enerji veriyor.
Şöhretin üzerinizde ne gibi etkisi var?
Kendime ait özel alanın oldukça kısıtlı olmasının hayatım üzerinde büyük bir etkisi var. Güzel yanı ise inandığın şeylerin karşılığını alabilmek. Örneğin sosyal yardım konularıyla ilgili yer aldığınız projelerle toplumda bir farkındalık uyandırabiliyor olmak.
"İŞE YARIYORUM"
Tohum Otizm Vakfı gibi entegre olduğunuz projeler sizi ne ölçüde tatmin ediyor?
Bir projenin içinde yer alıyorsunuz fakat sonrasında ne tür bir etki yarattığını tam olarak bilemiyorsunuz. Ta ki bizzat yardımınızın dokunduğu kişiler sizinle iletişim kurana dek. Size 'işe yarıyorum' duygusu veriyor ve buna paralel olarak hayatınıza anlam katıyor.
Kimileri izleyeceği filmi yönetmenine göre seçer, bazılarıysa oyuncuya güvenerek karar verir. Peki ya siz?
Ben yönetmenlerden çok oyuncu takip edenlerdenim. Mesela Cate Blanchett'in, Juliette Binoche'un, Julia Roberts'ın, Meryl Streep'in tüm filmlerini izlerim.
Son olarak, şimdi sizi neler bekliyor?
Kızlar ve Onur bekliyor. Onun dışında ne bekliyor bilmiyorum. Bilseydim güzel olabilirdi.
"SOSYAL MEDYAYI GEZİ İÇİN KULLANMAYA BAŞLADIM"
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Sosyal medya pek fazla kullandığım bir alan değil aslında. Geçtiğimiz Haziran ayından itibaren Gezi Direnişi'nden haber alabilmek adına Twitter'ı kullanmaya başladım. O günden beri kayıp çocuk ilanları, kana ihtiyacı olanlar, organ nakli için bekleyenler ile ilgili mesajları paylaşmaya özen gösteriyorum. Sonuçta bir insanın 'en değerlisi' kaybolmuş, başına bir şey gelmiş ya da hayatı tehlikede...
Twitter'ı bu açıdan yararlı buluyorum.
"HALA MEKTUP YAZIYORUM"
En son ne zaman elle mektup yazdınız?
Çok uzun zaman olmadı. Yaklaşık altı ay önce... Kendimi
yazarak daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Bazen eşime,
anneme ya da babama mektup yazıyorum.
"RAHATLIĞIM ÖN PLANDA"
Gardırobunuza gizlice girsek en çok nelerle karşılaşırız?
En çok tişörtlerle karşılaşırsınız. Beyaz, siyah ve çizgili tişörtler... Benim için her şeyden önce giydiklerimin rahat olması gerekir. Elimi, kolumu, bacağımı rahat ettirebileceğim kıyafetleri tercih ederim. Bir de şapkalarla karşılaşırsınız. Mini bir şapka koleksiyonum var.
Görünmez olsaydınız yapacağınız ilk şey ne olurdu?
İnsanlara yakından bakabilmek ve inceleyebilmek.