Türkiye 10 Ağustos’ta ilk kez halk oyuyla yeni bir cumhurbaşkanı seçecek. Yıllardır başkanlık, yarı başkanlık veya partili bir cumhurbaşkanı modelini konuştuk tartıştık ancak, bu konuda hiçbir yasal adım atmadık veya atamadık. Parlamenter yönetim modeli yasal olarak uygulamada olsa da, yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte Türkiye fiili olarak bir sistem değişikliğine gidecek. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için sandığa giden seçmenlerin yarıdan fazlasının oyunun alınmasının gerektiği gerçeğini düşündüğümüzde, arkasında asgari 23-25 milyon oy desteği bulunan bir cumhurbaşkanının ülke yönetiminde söz sahibi olma isteğini yadırgamamalıyız. Kim kazanırsa kazansın “ben geçmişte olduğu gibi bana tanınan anayasal yetkilerimin önemli bir bölümünü kullanmayacağım geçmiş cumhurbaşkanları gibi davranacağım” denmesini çok gerçekçi bulmamalıyız. Çünkü arkasındaki seçmen desteğini göz önüne aldığımızda doğal olarak hiçbir şeye karışmayacağım diyen dünyanın en munis insanı dahi bu gücün verdiği yetkiyle ülke yönetiminde aktif olarak söz sahibi olmak isteyecektir.
Bunun farkında olan Sayın Erdoğan ve Sayın Demirtaş daha fazla siyasi ve icraata yönelik söylemler geliştiriyor ve seçmene ulaştırmaya çalışıyorlar. Sayın İhsanoğlu ise parlamenter sisteme vurgu yaparak geçmişte olduğu gibi mevcut yetkilerin önemli bir bölümünü kullanmayacağına dair açıklamalar yapıyor.
Yenilikçi bir toplumuz
Bu topraklarda yaşayan seçmenlerin pek çok alanda muhafazakar davrandığını düşünsek de uygulamada böyle olmadığını görüyoruz. Yani yeniliklere ve değişime açık ve kısa sürede bu değişime ayak uyduran bir toplum yapısına sahibiz. Yeni ve eskinin oylandığı her oylamada yeninin galip geldiğini geçmiş deneyimlerde görüyoruz. Önümüzdeki dönemde de defalarca yeni ve eskiyi oylasak her defasında yeninin galip çıkacağını uzun sürece yayılan gözlemlerimizden anlıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir haftalık süre kalmasına rağmen ülkede bir seçim atmosferi havasının olmadığını görüyoruz. Bunun temel nedeni adayların açıklandığı ilk günden bu yana yarışın galibi belliymiş algısı oluştu, bu nedenle bir seçim yarışı atmosferi yok. Muhtemel olarak bu, sandığa ve katılım oranına da yansıyacaktır.
İhsanoğlu tanınmıyor
AK Parti’nin adayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş tanıtım konusunda sıkıntı yaşamıyor, çatı Aday İnsanoğlu ise bu konuda kampanya sürecinde oldukça sıkıntılı. Adaylar ilan edildiğinde 30 günlük gibi bir süre vardı. Tabi ki bu çok dar bir süre. Sayın Erdoğan ve Demirtaş ile ilgili böyle bir sorun yok. Uzun yıllardır Türkiye’de siyaset yapmış iki isim. O nedenle kendilerini anlatma gibi bir sıkıntıları yok...
A ncak çatı adayı Sayın İhsanoğlu’nun Türkiye’de büyük bir kesim tanımıyordu... Adaylığı ilan edildiğinde değil sokaktaki vatandaşlar, değil ortak aday ilan eden partilerin milletvekilleri, genel başkan yardımcılarının bir bölümü dahi tanımıyordu.
Bu, tanıtım açısından çok ciddi bir zorluk. Tanıtmaktaki amaç isminin bilinmesi değil. ‘Bu aday kimdir’, ‘Bu aday Türkiye’nin meseleleri ile ilgili olarak ne düşünüyor’ algısının oluşması lazım. Bunun içindir ki İhsanoğlu’nun adaylığının ilan edildiği ilk günden itibaren özellikle CHP tabanında çok farklı sesler yükselmeye başladı. Bunun nedeni Sayın İhsanoğlu’nun tanınmaması ile ilgiliydi. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki Sayın İhsanoğlu’nun az tanınmış olması kendi aleyhine işliyor. Yani eşit bir yarış yapılacağını düşünürsek, Sayın İhsanoğlu’nun diğer adaylara nazaran 2, 3 veya 5 kat daha fazla çalışması gerekiyordu kendisini tanıtabilmesi ve meramını anlatabilmesi için. Ancak bugüne kadar yapılan çalışmalara ve seçime kalan süreye baktığımızda diğer adaylardan daha fazla çalışmak şöyle dursun, kamuoyunun önüne diğer adaylar kadar çıkmadığını, mitingler yapmadığını görüyoruz. Burada belki de adayı eleştirmek doğru değil, çünkü kendisine destek verdiğini söyleyen partilerin dişe dokunur hiçbirşey yapmadıklarını iyi bir kampanya yürütemediklerine şahit olduk. Seçilen sloganı dahi değil potansiyel kitle, oy verecek seçmenler dahi anlamadı, anlayamadı.
Çatı partilerin desteği yok gibi
Diğer yandan Tayyip Erdoğan ve Selahattin Demirtaş örgütlü bir yapı içerisinden geldiklerinden (parti teşkilatı) Ekmeleddin İhsanoğlu’na göre daha hazırlıklı görünüyorlar. AK Parti’nin yıllardır disiplinli bir parti ve teşkilata sahip olduğu bilinmektedir. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise ideolojik ve etnik bir tabana sahip olması nedeniyle, yüzde kaç oy alırsa alsın, sandığa gitmeye istekli sadık bir seçmen kitlesine sahiptir. Oysa Ekmeleddin İhsanoğlu her ne kadar çatı adayı ise de ne bir parti teşkilatından gelmekte, ne de etnik ve ideolojik bir temele dayanmaktadır. Bu nedenle İhsanoğlu’nun diğer adaylara göre hem iletişim tekniklerini hem de seçmeni etkileme yöntemleriyle kendini tanıtma ve kabullendirme propagandasını daha hızlı bir şekilde kullanması gerekmekteydi.
AK Parti düşük gelirlilere, eğitimlilere ve varoşlarda yaşayan yoksullara ulaşmada sıkıntı çekmemektedir. Diğer yandan kamuoyunca yeterince tanınmayan İhsanoğlu’nun bu kitlelere kısa sürede kitle iletişim araçları vasıtasıyla ulaşması mümkün değildi çünkü bu kitlelere ancak kapı kapı anlatarak dokunarak mesajlar ulaşabilmektedir. Bu kısa sürede bu seçmene kendini ve söylemlerini anlatabilecek ne zamanı ne de gönülden çalışacak bir teşkilatı vardır. Bu durum bir dezavantaj olarak görülmelidir. Unutulmamalıdır ki çatı adayı çıkaran partilerin örgütlerinin bir bölümü, adayı dahi hala kabullenmiş değildir.
Kürt siyasetinin en yüksek oyu Demirtaş’a
HDP adayı Selahattin Demirtaş sadece cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde değil yerel seçim sürecinde başlayan performansıyla partili partisiz seçmenler tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Belki de etnik temele dayalı bir siyasi parti geleneğinden gelmemiş olsaydı sürpriz oylar alabilecekti. Buna rağmen kuvvetle muhtemeldir ki, bugüne kadar Kürt siyasi hareketinin en yüksek oy oranına ulaşacaktır. Bu olduğu taktirde genel seçimler öncesi partisinin kendine güveni artacak, HDP Türkiye partisi olma yolunda ciddi atılımlar içinde olacak, sonuç olarak kürt sorununun çözümüne ve normalleşmeye de ciddi katkıda bulunacaktır.
Erdoğan’a dört partiden oy gelecek
“Araştırmalar gösteriyor ki seçim birinci turda sonuçlanacak. MHP tabanının bir bölümü, özellikle Orta Anadolu’da, Karadeniz’de ve Doğu Anadolu’da yaşayan MHP seçmenlerinin bir bölümü CHP ile birlikte hareket etmekten hoşlanmıyor. Bu nedenle AK Partiye daha yakın duruyorlar. Bunun örneğini bariz bir şekilde 12 Eylül 2010 da yapılan anayasa referandumunda gördük. Araştırmalara göre bu MHP seçmeninin yüzde 15 ile 20’lik bir kısmı. Bunlar Recep Tayyip Erdoğan’a oy verecek. Her ne kadar yönetimleri farklı açıklamalar yapsa dahi SP ve BBP tabanının önemli bir bölümünün de Erdoğan’a oy vereceği araştırmalarda ortaya çıkıyor.
Çatı aday İhsanoğlu’nun durumuna CHP açısından bakacak olursak; CHP tabanında aday belirleniş yöntemine kızgınlık nedeni ile sandığa gitmeyecek veya Demirtaş’a oy verecek seçmenler var. Dolayısıyla araştırmalarda çatı aday İhsanoğlu kendisini aday gösteren en fazla seçmene sahip CHP ve MHP’nin toplam oyunu dahi alamayacakmış gibi görünüyor. Bu durum gerçekleştiği taktirde muhalefet partilerinde tartışmalar başlayacak yönetim ve genel başkan değişiklikleri talepleri gündeme gelecektir.
Baskın erken seçim olabilir
Sokaktaki algı seçimin mutlak favorisi AK Parti’nin adayı Sayın Başbakan gibi görünüyor. Bu seçim sadece bir Cumhurbaşkanı seçimi değil. Pek çok sonucu var. Fiili olarak sistem değişiyor. İkinci önemli sonuç bu seçimden azami 7-8 ay sonra muhtemel bir genel seçim var. Haziran 2015 yapılacak olan genel seçimler bu seçimlerin sonuçlarına göre 2-3 ay içerisinde baskın bir genel seçim de yapılabilir. Özetle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayların alacakları oy oranları genel seçimler için motivasyon veya tartışmaları da beraberinde getirecek.
Toparlayacak olursak son bir haftada çok olağanüstü bir gelişme olmadığı taktirde sonucu önceden belli bir seçime doğru gidiyoruz. Kimse kimin kazanacağını konuşmuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra AK Parti’de genel başkanı ve başbakan kim olacak, muhalefet partilerinde ne tür tartışmalar veya değişiklikler olacak bunlar merak ediliyor. Bunların cevaplarını ise 10 Ağustos akşamı sandıktan çıkacak sonuç belirleyecek. Bu nedenle artı veya eksi yüzde bir oy dahi çok ama çok önemli çünkü, her oy dilimi beklentilerde ve taleplerde değişikliklere yol açacaktır.
İlk defa oy kullanacak toplam seçmenin yüzde 4’ü civarındaki yurtdışında yaşayan seçmenlerin tercihleri ve seçime katılım oranı seçim sonuçlarının şekillenmesinde çok etkili olacaktır.
Kafalarımızdaki tüm soruların cevaplarını 10 Ağustos akşamı bulacağız. İnşallah bu seçimler ülkemizde artan kutuplaşmanın azalmasına, birlik beraberlik ve kardeşliğimizin güçlenmesine vesile olur. Adeta yangın yeri olan çevremizdeki kardeşlerimizin (Irak’ta, Suriye’de, Gazze’de) dertlerine ancak birlik ve beraberlik içindeki güçlü Türkiye ile daha fazla derman olabiliriz. (Adil Gür/Stargazete)