ÖNE ÇIKANLAR :
POLİTİKATÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 04 Eylül 2014 Perşembe 23:47

Başbakan Davutoğlu canlı yayında konuştu

Başbakan Davutoğlu canlı yayında konuştu

Başbakan Davutoğlu, anayasa referandumu yapılırsa bunun seçim değil şenlik olacağını belirterek,''Toplumsal bir şenlik. Yani yüzyılın bayramı olacak" dedi.


 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Biz AK Parti olarak iç siyasette siyasetin öznesini değiştirdik. Yani, Türk siyasetini anlamak isteyenler eskiden başka şeylere bakarlardı, şimdi başka şeylere bakıyorlar" dedi. 

Başbakan Davutoğlu, TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör'ün moderatörlüğünde gerçekleşen özel yayına katıldı.

Davutoğlu, gazeteci Mehmet Barlas'ın, "Sayın Başbakan; önce kutluyoruz. Heyecanla bekliyoruz. Müthiş etkileyici bir Hükümet programı açıkladınız. Hakikaten 2023'e kadar uzayacak bir icraat programı gibi görünüyor. Benim merak ettiğim şu, Dışişleri Bakanı olarak müthiş trajik ikilemler sizi zorluyordu. Mesela Konsolosluk personeli rehin olduğu için IŞİD konusunda bir şey yapamıyorsunuz. Rusya ile ilişkiler söz konusu olduğu için Ukrayna için sessiz kalmak zorundasınız, bütün dünya gürültüler koparırken... Birden bire Başbakan olarak iç politikanın ikilemleri karşınıza çıkmaya başladı. Mesela barış açılımı, Kürt realitesinin kabulü ama bir de Alevi açılımı gerekiyor. Cemevlerinin ibadethane olmasına Diyanet karşı çıkıyor. Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni. Bu alıştığınız ortamı, dış politikadaki ikilemleri, iç politikaya da taşıyacaksınız herhalde" şeklindeki sorusu yanıtladı.

"Giriş itibariyle son derece realist bir giriş oldu. Zaten, hayat belli bir diyalektik içinde ikilemler arasındaki ilişkilerle ilgili. Doğduğumuz andan itibaren bu başlar ve bu dinamizm hayat boyu sürer. Dolayısıyla ikilemden kaçmak istediğimizde aslında bütün bir sosyal hayattan hatta tarihten kaçmak anlamına gelir. Tarih, ikilemler arasında yapılan tercihlerle yürür" ifadelerini kullanan Davutoğlu, AK Parti'nin dış ve iç siyasette yaptığı temel değişimin, "özne olmak" olarak özetlenebileceğini söyledi. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Biz AK Parti olarak iç siyasette siyasetin öznesini değiştirdik. Yani, Türk siyasetini anlamak isteyenler eskiden başka şeylere bakarlardı, şimdi başka şeylere bakıyorlar. Dış siyasette de Türkiye'yi özne yapmak. Bütün çabamız Türkiye'yi tarihin akışında bir özne yapmaktı. İç siyasetteki bütün çabamız ise son 12 yıldır Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını, etnik ve mezhebi kimliği ne olursa olsun, bölgesi ne olursa olsun, statüsü ne olursa olsun sadece vatandaşı özne kılmak. Daha önceki dönemlerde, hatırlarsanız 70'li yıllarda Silahlı Kuvvetler'deki komuta kademesinin 2 dönem sonra ne olacağı hesap edilirdi ki Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı kim olsun? 70'li yılların sonunda ufak değişikliklerin Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini değiştireceği inancı vardı. Kenan Evren'in tesadüfen darbe lideri olmaya gidişinin tayinlerini, -siz Türk siyasetini yakından bilen birisi olarak hatırlarsınız-, 77 komuta kademesi değişimini. Türk siyasetinin gidişini anlamak isteyen 'Acaba gelecek dönem kim genelkurmay başkanı olur, sonra da kim bu ülkenin kaderine ağırlığını koyar?' deniyordu. Bir dönem Türk ekonomisini anlamak isteyenler perde gerisi devlet-iş adamı ilişkisini anlamak durumundaydılar. Kimler devletten nasıl ihale alıyor, ne oluyor, nasıl gelişiyorlar... Şimdi ise son cumhurbaşkanı seçimi Türkiye Cumhuriyeti'nin öznesini değiştirdi. İç siyasetin öznesini artık her bir Türk vatandaşı (belirliyor); son 10 Ağustos seçimlerinde şu veya bu mezhep taraftarları oy vermedi, şu veya bu etnik gruplar da oy vermedi, herkes oy verdi."

Siyasetin öznesinin değişmesinin büyük bir radikal değişim olduğunu vurgulayan Davutoğlu, demokratikleşme, çözüm süreci gibi gelişmelerin de arkasında esas itibariyle siyasetin öznesinin değişmesi olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:

"Bizler o değişimi gerçekleştirdiğimiz için Türk siyasetinde bütün bu konular tartışılır hale geldi. Daha önce Kürt meselesine bakışın, devletin bakışının ne olacağına karar vermek için, 'kart, kurt' bu şeyleri tanımlayan darbe yönetimi, birkaç kişinin dediğine bakılırdı. Daha çarpıcısı, bu anlamda iç siyasetin ikilemleri ve diğer boyutlarının şu anda üzerimizde ağır bir sorumluluk olarak bulunmasının faktörlerinden biri, 50'li yıllarda, Türk demokrasisinin ilk yıllarından itibaren bugüne kadar gelen sürece baktığımızda halkın seçtiği siyasi iktidarlara belli roller biçildi, sınırlar biçildi. Dendi ki, 'Bu sınırları aşmamak şartıyla istediğiniz denklemi, oyunu kurabilirsiniz'. Neydi o sınırlar? Dış politikaya, stratejiye, makro ekonomik ilişkilere, güvenlik politikalarına, istihbarat politikalarına devlet bakar. O halkın hasbel kader seçtiği ve tesadüfler o açıdan bakıldığında tesadüflerle gelmiş siyasiler değil, bunlar süregiden ilişkilerdi. Onun için bir dönem başbakanlar hep yolların kralı, barajlar kralı diye anılırdı. Bunlar, meşru olarak siyasetin ilgileneceği alanlardı ama Kıbrıs politikası ne olacak, Ermeni meselesine nasıl bakılacak, Kürt sorunu nasıl seyir almalı, Alevi, Sünni ilişkileri ne olacak, bunlar devletin derin mahfillerinde ve belli bir elit içinde tartışılması gereken konular olarak görüldü. AK Parti'nin yaptığı devrim, 'Hayır! Bütün bu alanlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin eşit ölçüde söz söyleme hakkının olduğu alanlardır ve toplumsal mutabakat ancak özgür siyaset üzerinden sağlanabilir'. Özgür siyaset üzerindeki her türlü baskı, bu anlamda o iradenin ortaya çıkmasını engeller."

Barlas'ın araya girerek, "Bu noktada şunu sormak istiyorum. Toplumsal baskı ya da iç dinamikler, halkın bu kadar devreye girmesi, dış konjonktürü etkileyebiliyor mu?" ifadesi üzerine Davutoğlu, "Kesinlikle" yanıtını verdikten sonra şöyle devam etti:

"Eğer Türkiye'de demokrasi sağlam temellere oturmamış olsaydı, emin olun Türk demokrasisi Mısır benzeri bir türbülans içinde olabilirdi. Daha da vahimi olabilirdi. Çözüm süreci inkıtaya uğratılsaydı yani geçen sene Gezi olayları, arkasından 17, 25 Aralık gibi olayların aslında arkasında 3 seçim vardı; mahalli seçimler, cumhurbaşkanı seçimi ve gelecek sene yapılacak genel seçimler. Düşünün ki Türkiye'de siyasetin öznesi olarak gördüğümüz halkın iradesine sahip çıkmamış olsaydık, 30 Martt'a bir türbülansa girseydik, özgür bir cumhurbaşkanlığı seçimi olabilir miydi? Muhtemelen çatı adayı kavramı öyle üretilmişti. Muhtemelen eski alışkanlıklarla 'Acaba nasıl bir adayla bu krizden çıkarız?' sorusunun etrafında halk aslında istemediği bir adaya 'Evet' demek zorunda bırakılırdı. 82'de Kenan Evren'in seçilmesi gibi, oyunuzun rengi daha gitmeden belli olurdu. Çünkü büyük bir krize giren bir ülkede halk özgür bir siyasi irade kullanmaz var olanlar arasında ehveni şer mahiyetinde bir seçim yapmak zorunda kalır. Siz ikilem, gerilim olarak çok doğru tarif ettiniz. Aslında o gerilim, vatandaşı özne kılan siyaset ile, vatandaşı görünürde oy kullanan ama gerçekte hiçbir zaman özne olamayan bir figür olarak gören bir başka siyaset anlayışı arasındaki gerilimdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti kadrolarının 'Hayır biz bu devrimi bir kez yaptık ve bundan sonra ancak ve ancak sadece bu vatandaşlar özne olacak bu memlekette' demesi sonucudur ki 30 Mart'ı kazasız belasız atlattık, cumhurbaşkanlığı seçimini kazasız belasız atlattık, aksine ondan sonrasında sadece kazasız belasız değil yeni bir ufuk..."

 Hükümet programı nasıl hazırlandı

Davutoğlu, Hükümet programının nasıl hazırlandığı konusunda bilgi verdi. Davutoğlu, "21 Ağustos'ta uzun istişareler sonucunda ismim telaffuz edildi, bu büyük bir teveccühtü, 27'sinde 6 gün sonra kongre yaptık. 21'inden itibaren Hükümet programı hazırlıklarına başlayabilirdim. 27'sinden, kongreden sonra gerçek anlamda çünkü kongrede de nihayet demokrasidir, o güne kadar her şey olabilir. 27'sinden sonra gerçek anlamda başbakan olma niteliği kazandım, 28 inde de 29'unda da hukuki anlamda başbakan oldum, birkaç gün içinde hükümet programını çıkardık. Hükümet programının daha önceki hükümet programlarıyla karşılaştırdığımızda bu kadar kısa sürede nasıl çıkarabildik bunu? 2-3 toplantı ama gece yarılarına kadar süren, bir tanesi Sayın Başbakanımız o zaman ilk geldi, kısa bir açılıştan sonra biz devraldık, arkasından arkadaşlar çalıştılar, 2 kez ben birlikte oturdum ve sadece 'guideline' diyebileceğimiz, rehber mahiyetinde şunları şunları Hükümet programında ana odak olarak görmek istiyorum, Hükümet programının görsel niteliği, bu sefer tarihi bir doküman halini alacak şekilde değişmeli ve mutlaka şu vurgular olmalı, birlikte oturduk, ekonomi bölümü nasıl, tek tek gözden geçirdik."

Gazeteci Fikret Bila'nın "Kongreden önce Başbakan olacağınızı biliyordunuz o zaman" şeklindeki ifadesi üzerine Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ismini andığı gün çalışmalara başladığını belirterek, "Çünkü kaybedecek vakit yok" dedi.

O gün, borsayı takip eden bir arkadaşından, "2005'ten bu yana borsanın en fazla vadeli işlem hacmi yaptığı gün" şeklinde bir mesaj aldığını da ifade eden Davutoğlu, "Vadeli işlem şu demek, geleceğe dönük olarak beklentilerin karşılanacağı ümidiyle insanların vadeli işlem yapması" dedi. 

Cumhurbaşkanı seçiminin ardından ne olacağına yönelik bir belirsizliğin borsayı da etkilediğini ancak borsanın o günlerde yükselişe geçtiğini kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Bunu niye zikrediyorum? Hükümet programıyla borsa arasındaki ilişki... Hükümet programını görerek şey yapmadı borsa ama şunu gördü, bir kere her şey suhuletle cereyan ediyor, sistem işliyor ve AK Parti içinde kesinlikle bir türbülans olmayacak, Türkiye'de zaten türbülans olmayacak. Cumhurbaşkanı son derece objektif seçimle kazanmış, kimsenin bu seçim üzerinde tartışması yok, birilerinin beklediği, 'Benim kongrede fetret dönemi arzu ediyorlar' derken kastettiğim buydu, beklediği kriz bu kez Türkiye krizi değil de AK Parti krizi olur muydu? AK Parti krizi beklenirken 21 Ağustos'ta bu olduğunda ben o akşam, Sayın Cumhurbaşkanımızla isim telaffuzundan sonra birlikte oturduğumuzda şunu kendisine ifade ettim, o da uygun buldu, bu sürelerin hepsini kısaltalım, mümkün olan en kısa sürede kongre zaten bir tarihtir 15 gün beklemek gerektiği için değişemezdi, hemen ertesi gün görevi alayım, o vakte kadar hükümet programı hazır olsun, kongrede sürpriz bir aday çıksa da, o kazanmış olsa da o hükümet programı onun olacaktı ya da o kendi rengini verecekti ama nihayet bir ortak akıl var. Esas gelmek istediğim yer orası. Bu sadece benim şahsi olarak yönlendirdiğim bir şey değil, AK Parti de öyle bir ortak akıl ve öylesine güçlü bir müktesebat birikti ki, o kadar birbiriyle entegre çalışmaya hazır bir ekip var ki, o gün o programı benimle birlikte hazırlayan arkadaşların hemen hemen tamamı 2002 programını da hazırlayan arkadaşlar. Yani bütün o süreci bilen Kalkınma Bakanımızın koordinatörlüğünde oldu ama Sayın Ali Babacan, birçok arkadaşımız sürece katıldı, o şunu gösteriyor, artık AK Parti kurumsallaşmış, krizleri aşabiliyor, krizi aştıktan sonra ne yapacağı konusunda 1 günü bırakın, 1 saat bile tereddüt etmiyor, planlıyor."

Kendisinin AK Parti Kongresi'nde yaptığı konuşmanın özünün Hükümet programına yansıdığını aktaran Davutoğlu, "insani kalkınma", "çözüm süreci" gibi başlıkların ön plana çıkarıldığını ifade etti. Paralel yapılarla mücadele konusunun da hükümet programında yer aldığını aktaran Davutoğlu, "Paralel yapılarla mücadele ve devletin vesayetten kurtarılması ki, bu özne olma konusunda çok önemli bir husustur, bizim aslında paralel devlet olgusuna bu derece kararlı ve net tepki vermemizin sebebi, daha önce benzer olguları başka kimliklerle gördüğümüz için tabiri caizse aşılıydık, aşılı bir bünyenin vereceği tepkiyi verdik çünkü bir adım sonrasını görebildik. Dolayısıyla sizin vurguladığınız bütün ikilemler içinde hükümet programı entegre bir şekilde çıkmışsa ortak bir aklın, işleyen bir mekanizmanın ve ne yapacağını bilen siyasi bir iradenin ağırlığını hissettirmiş olması" dedi. 

KAYNAK:
AA
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER