IŞİD'in tasfiye edilmesi halinde dahi Suriye halkı üzerindeki tehdidin bitmeyeceğine işaret eden Başbakan Davutoğlu Al Jazeera'ye verdiği mülakatta şu ifadeleri kullandı:
MÜLTECİ AKIMININ EN ÖNEMLİ KAYNAĞI:SURİYE
"Şu ana kadar Türkiye’ye dönük mülteci akınının en önemli kaynağı Suriye rejiminin hava bombardımanıdır. Bizde şu anda neredeyse bir milyon 800 bine yaklaşan mültecilerin bir milyon 600 bini Suriye rejiminden kaçarak geldi, 200 bini IŞİD’den kaçarak geldi. Dolayısıyla bu rakamlara baktığımızda IŞİD tasfiye olmuş olsa dahi Suriye halkı üzerindeki tehdit bitmeyecek. Ama öyle emin bölgeler ilan edebiliriz ki bu emin bölgelerde Suriye halkı kendi topraklarında bulunur. Bütün ihtiyaçlarını yine Türkiye karşılasın. Bundan hiç çekinmiyoruz. Ama artık Suriyeli kardeşlerimizin Suriye topraklarında kalmasını, kendi toprakları içinde gelecek inşa etmesini istiyoruz. Her türlü yardımı yine yapalım. Kastettiğimiz tampon bölge askeri bir tanımlama değil, insani bir güvenlik bölgesi, ama askeri bakımdan koruma altına alınmış bir güvenlik bölgesi. Bunun belli yerlerde derinliği farklı olabilir".
Başbakan Davutoğlu yaptığı açıklamada ilk kez güvenli bölgenin sınırın hangi bölgelerinde kurulması gerektiğine dair net ifadeler kullandı:
TÜRKİYE'NİN İSTEDİĞİ GÜVENLİ BÖLGE
"Biz bunun belli yoğunluklu nüfusların olduğu yerlerde, mesela Halep’in kuzeyinde olması lazım. Çünkü Halep’te hem rejim saldırıları var, hem IŞİD saldırıları var. Halep’le Türkiye sınırları arasında olması lazım. İdlib’in Türkiye sınırına yakın yerlerinde, aynı şekilde Lazkiye’nin kuzeyinde, yine Haseke’de belli bölgelerde, şu anki Cerablus bölgesinde, Aynul Arap’da… Birleşmiş Milletler’in belirlemesi en doğru olanıdır. Uluslararası meşruiyeti güçlü olur. Ama Birleşmiş Milletler bu konuda karar alamıyorsa ki biz üç buçuk yıldır Birleşmiş Milletler’in karar almasını bekliyoruz. Hiçbir karar alamıyor Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, belli vetolar sebebiyle. O zaman Suriye’ye müdahale konusunda oluşan uluslararası koalisyon ve gönüllüler koalisyonu bu konuda belli kararlar alıp havadan koruma sağlayabilir. Bunun örneği de Irak’ta doksanlı yıllarda yaşandı. Irak’ta 90’lı yıllarda Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra uzun bir süre belli bir paralelin kuzeyi ve güneyi emin bölge ilan edildi ve Saddam’ın saldırılarına karşı korundu. Türkiye böyle bir koruma alanı oluştuğunda her türlü katkıyı vermeye hazır. Ancak böyle bir koruma alanı yokken tek başına Türkiye’nin müdahalesini istemek bütün bu riski tek başına Türkiye’nin üstlenmesini istemektir. Bizim burada vurguladığımız husus hangi strateji uygulanacaksa uygulansın bu strateji bütün Suriye’yi kapsamamalı, geçici olmamalı, tek boyutlu olmamalı, tek bir bölgeye veya şehre inhisar etmemeli. Nasıl Kürtlerin, ki kardeşlerimizdir, korunma hakları var, aynı şekilde Aynul Arap’taki Kürtlerin, aynı şekilde Tel Abyad’daki Arapların, Çobanbey ya da Bayırbucak’taki Türkmenlerin , İdlib’deki Arapların, Afrin’deki Kürtlerin de, yine Kürtlerin de korunmaya ihtiyacı var. Ama biz sadece bir noktaya teksif olursak, ve sadece IŞİD’den gelen tehdide teksif olursak, bu meseleye sadece palyatif bir çözüm, bu tabiri caizse geçici, palyatif bir çözüm olur. Biz artık Suriye’de kalıcı bir çözümün zamanının geldiğini ve geçmekte olduğunu düşünüyoruz".