ÖNE ÇIKANLAR :
YAŞAMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 16 Mayıs 2013 Perşembe 17:21

Divriği Ulu Camii'nin müthiş özelliği

Divriği Ulu Camiinin müthiş özelliği

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, öncesi ve sonrası olmayan nadide bir şaheser...


Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı bir beylik olan Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiş muhteşem bir eser.

Cami kısmı Mengücek Beyi Ahmet Şah tarafından, Darüşşifa kısmı ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılan, bu müstesna eserin yapımına 1228 yılında başlanmış, 1243 yılında da tamamlanmış. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın baş mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah.

VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ...

DÜNYA MİRASI LİSTESİ'NDE

1985 yılında UNESCO tarafından “Dünya Mirası Listesi”ne alınan eser aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Makamı’nın himayeleri altında.

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, öncesi ve sonrası olmayan nadide bir şaheser.

Bir kadın ve bir erkeğin bitişik nizamda yaptırdığı bu eserin önemli bir diğer özelliği de uzaktan bakıldığında simetrik olduğu düşünülen bezemelerin aslında asimetrik olması.

BİRBİRİNİ TEKRAR ETMEYEN ON BİNLERCE MOTİF

Eserde on binlerce motif olmasına rağmen hiçbiri bir daha kendisini tekrar etmemekte. Bununla Baş Mimarın kâinattaki varlıkların tekliğinden yola çıkarak Allah’ın birliğini ifade etmek istediği düşünülmekte. Ayrıca eserde, kâinattaki farklı varlıkların muhteşem bir ahenk ve düzen içerisinde yer alışı taşa nakşedilerek gözler önüne serilmiş.

Görkemli bir yapıya sahip olan Darüşşifa’nın giriş kapısının “Taç Kapı” olarak adlandırılmasının başlıca nedeni, kapının üst bölümünün Anadolu kadınının başına takmış olduğu taç motifine benzemesi.

TÜRK BAYRAĞININ AYNISI

Bu kapıda dikkatimizi çeken unsurlar; “iç alınlık” dediğimiz kısımda Selçuklu simgesi olarak kullanılan beşgen ve sekizgen yıldızlar. Devamında bulunan hilaller ve yıldızlar, Türk bayrağındaki hilal ve yıldızların birebir aynısı.

Pencereyi ortadan ikiye bölen sütun “denge sütunu”. Eserde batı kapıda iki, şifahane taç kapıda bir olmak üzere toplam üç tane denge sütunu bulunmakta. Bu denge sütunları camii ve şifahanenin dengede olup olmadığını göstermekte. Bunlar döndüğü müddetçe camii ve şifahane “Ben dengedeyim, benim mimarimde ve terazimde bir bozukluk yoktur.” demekte. Bununla birlikte sütunlar, 1939 Erzincan depreminden etkilenerek dönme özelliğini yitirmiş.

Denge sütununun sağında ve solunda bulunan hilaller içerisindeki yıldızlar, Davut yıldızı olarak nitelendirilir.

Sütun altındaki üç satırlık Selçuklu sülüsüyle yazılmış kitabede “Fahrettin Behram Şah’ın kızı Melike Turan Allah’ın affına muhtaç, aciz kul, adaletli Melike bu şifa yurdunun yapılışını 626 H/1228 M yılında emretti.” yazmakta.

Kapının sağında ve solunda rozet şeklindeki bitkisel bezemelerin üzerinde kadın ve erkek figürlerinin bulunduğu ancak bunların zamanla yüzlerinin tahrip edildiği görülmekte. Orta Asya Türk inancında kadın ay ile erkek de güneş ile temsil edilmekte. Bu figürlerlerle, kadın ya da erkek ayrımı gözetmeksizin herkesin tedavi hakkının eşit olduğu anlatılmakta.

Şifahanenin iç mekânı genel bir hastahane olarak planlanmış ve akıl hastalarının tedavi edilmesinde kullanılmış. İçerde sağlı sollu hasta odaları, küçük eyvanlar ve ana giriş kapısının tam karşısında büyük eyvan bulunmakta. Baş mimar, büyük eyvanda bir akustik yakalamayı hedeflemiş, yapmış olduğu yelpaze motifleri ve tonoz işlemeleriyle bunu başarmış. Bu mekânda Kur’an-ı Kerim tilaveti, tasavvuf musikisinin icrası, suyun ortada bulunan havuza akarken ve havuzdan tahliye olurken çıkarmış olduğu sesler, hastaların tedavisinde kullanılan yöntemlerden olmuş. Bu sesler, sağda ve soldaki hasta odalarına, içeride yatan hastanın ihtiyacı kadar iletilmekte.

"İLK ÖNCE BENİM İSMİN YERE DÜŞSÜN!"

Büyük eyvanın tavanı helezonik kilit taş sistemiyle yapılmıştır. Bu tavan sırrı çözülememiş bir tonoz örneği. Baş mimar mütevazılığını burada da göstermiş, ismini camii ve şifahanede kimsenin kolayca fark edemediği yüksek bir nokta olan, büyük eyvan tonozunu taşıyan doğu kemerinin başına nakşetmiş. “Allah muhafaza, bu camii ve şifahane yıkılırsa ilk önce benim ismim yere düşsün, ben ayaklar altında kalayım.” diye burayı tercih etttiği düşünülmekte. Baş Mimar eserinin kıyameti görmesi için dua etmiş.

Eser, Osmanlı döneminde pozitif ve dini ilimlerin verildiği bir medrese olarak kullanılmış.

KAYNAK:
yazete.com
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER